UN.



Bir varmış bir yokmuş. İstanbul'da bir evin çatı katında oturan ev sahibimin mutfağında bir kiloluk teneke kutu içinde beyaz bir un'dum ben. Aylardır kutu içinde durmaktan o kadar sıkılmıştım ki, "ev sahibim beni ne zaman hatırlayıp kullanacak!" diye sabırsızlanmaya başlamıştım.
Bir akşam Naz bize oturmaya geldi ve dedesinden kendisine "kakaolu kek" yapmasını istedi. Naz'ın kek istemesine o kadar sevinmiştim ki neredeyse teneke kutunun içinde her bir zerrem ile dans etmeye başlamıştım.
Dedesi önce teneke kutuyu açıp beni bir kabın içine koydu ve üzerime yumurta kırıp, süt ve şekeri de ekledikten sonra hızla çırpmaya başladı. Beni karıştırırken o kadar keyif alıyordum ki, kıkır kıkır gülmeye başladım ama onlar beni duymuyorlardı.
Dakikalarca çırptıktan sonra üzerime bolca kakao döktü tekrar karıştırmaya başladı. "Oh, dedim oh! Ne de güzel kokuyorum!"
Bu arada dede fırını fişe takıp düğmelerini ayarladı. Fırının ısındığını görünce açıkçası içim biraz ürperdi. "Bu kabın içinde karıştırılmak güzel ama fırının içinde olmak nasıl bir şey acaba?" diye kendi kendime konuşmaya başlayıp korktuğumu söyledim ama gene beni duymadılar.
Dede, küçük kek kalıplarına hamurumdan birer kaşık alarak içlerine doldurdu. Kek kalıplarının içi çok karanlıktı ve kaşıkla üzerimize bastırırken canımız çok yanıyordu. Üzerlerimize de birer ceviz yerleştirdi. Tepsiye bizleri yan yana dizerken bazıları çok sıkıştığını söyleyip isyan etti. Ben hiç sesimi çıkarmadım birazdan fırına gireceğim için korkuyordum.
Artık pişmeye hazırdık. Dede, bulunduğumuz tepsiyi eline alıp sıcak fırının içerisine sürüverdi. Fırın gerçekten çok sıcaktı. Yavaş yavaş sıcaklıktan terlediğimi söyleyebilirim. Bizi fırına atan dede fırının ısı ayarına doğru yönelerek sıcaklığı daha da arttırdı. Sıcaklık dayanılmayacak kadar çok yükselmişti. Bir yerlerimin yandığını hissedebiliyordum. Yavaş yavaş kabarmaya ve kızarmaya başlamıştık. Yarım saat sonra dede fırının kapağını açarak içerisinde bulunduğumuz tepsiyi dışarıya çıkardı. Burnuma güzel kokular geliyordu. Gerçekten bu koku bizim kokumuz muydu? Tepside dizi dizi sıralı kekleri gören Naz’ın bizi kimseyle paylaşmaya niyet yoktu. Tepsi soğur soğumaz önündeki sehpaya koyup, iştahla üzerimize atıldı.
Naz, keklerden bir tanesini eline alıp sevinçle gülümsemeye başladı. Şimdi neler olacaktı? Naz birden beni ısırdı. Benim bulunduğum kek parçası Naz'ın ağzındaydı. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Kocaman ve sivri dişleri olan bu çocuktan ezilmeden kurtulmanın bir yolunu bulmalıydım ama çok geçti. Naz kek parçasını çiğnemeye başladı. Ağzında bir sola bir sağa savrulup duruyordum. Adeta makina gibi çalışan Naz'ın dişleri beni parçalıyordu. Naz, hızlı bir hamle ile beni yuttu va sonrası karanlık hiç bir şey hatırlamıyorum.
Naz, biz kekleri afiyetle midesine indirdikten sonra dedesine teşekkür edip, alt kattaki evine gitti.
Ben bir un olarak Naz'a ziyafet çektirdiğim için mutluydum. Bakalım dedesi bir daha ne zaman un alacak ve bir daha ne zaman kek yapacak merak ediyorum.
Yazan: Un
Betül Erdoğan,11 Haziran 2015

Yorumlar

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar