HALKASIZ KÖLELER! (2)
Bazen öyle hikayeler duyar ki insan, etkisinden kurtulmak için alıp başını gidebilmek ister. Çok farklı diyarlara, bambaşka bir dünyaya. Hiç kimsenin bilmediği bir denizde tekneyle açılmak, hiç kimsenin girmediği ormanlara dalıp yok olmak, geçmiş denen o iğrenç boşluktan çıkmak ister gibi.
Bir kağıda, kalemle yazılan hatalı bir yazıyı silmek istersin ya hani aynen ben de silmek istedim o olayı.
Amacım belli. O çirkin yaşanmışlıklardan kurtulmak!
Hani, derler ya kaçmak kolay kalıp savaşmak zor diye pek de doğru değil bu söz. Bence gidebilmek daha büyük cesaret ister. Gittiğinde, her şeyi unutacağını her şeyin daha iyi olacağını hâyâl eder insan.
Kim etmez ki!
Fakat...
Öyle değildir asıl gerçek. Geçmiş hiç bir zaman rahat bırakmaz. Bazen tanıdık bir yüz, bazen bildik bir ses, bazen sorulan bir soruda gösterir kendini.
Beklemediğin bir anda da tepe taklak oluverirsin. Aslında hiç gitmemişsinizdir. Sadece yaşadığınız geçmişinizle yer değişikliği yapmışsınızdır!
Hülya’yı onbeş yıl önce tanımıştım.
“Dayı” diye hitap ettiğim bir arkadaşımın arkadaşıydı Hülya.
Bir Cafe’de GS maçı izlerken gelen telefonla, Dayı ayaklanmıştı.
“Hemen gitmemiz lazım, Hülya evden kaçmış onu alacağız!”
Tanımıyordum ama olayın ciddi olduğu Dayı’nın telaşelenmesinden belliydi.
Verilen adresten aldık kendisini.
Kısa boylu, sol ayağı hafif aksayan genç bir kadındı. Yaşı otuz falan olmalıydı. Güzel değildi ama gençliğin verdiği dirilik vardı yüzünde.
Benim eve gittik.
Ben odadan çıkınca; Dayıýa ağlayarak bir şeyler anlatıyor içeriye girince susuyordu.
O gece, Dayı onu bir otele yerleştirdi.
Sonradan duyduklarım ise beni adeta şoka soktu.
Hülya, aile baskısından kurtulmak için erken evlenmiş. Koca dayağı ve bakımsızlık içinde yaşarken bir erkek çocuğu olmuş. Dayaklar ve yokluk dayanılmayacak noktaya gelince, ana evine geri dönmek zorunda kalıyor.
Bu arada anne desteğiyle kursa gidip, manikür,pedikür cilt bakımı öğrenip sertifika alıyor.
Fakat;
Hülya’nın çektiği çile tamamlanmamış.
Evde bir abisi var Hülya’nın kendisini sürekli taciz eden. Evde yalnız kalmaya korkuyor. Mutfakta, salonda, banyoda her yerde elle ve dille taciz.
Anasına bir şey söyleyemiyor.
Ağlıyor, yalvarıyor ama nafile.
“Burada mis gibi sen varken, başkalarına mı gideyim?” dermiş abisi.
Bir akşam annesi banyoda iken, abisi odasına girip kendisine tecavüz ediyor.
Hülya, işte o olaydan sonra evi terk edip Dayı’yı arayıp yardım istiyor.
Gerçi o olay akşamından sonra bir daha kendisini görmedim ama Dayıdan hep haberini aldım. Kendisi uzun zaman kendisini toparlayamamış. Onun bunun yanında kalarak bir müddet idare etmiş.
Sonra;
Dayının dediğine göre, oğlunu alıp kendine bir ev tutmuş ve bir güzellik salonunda çalışmaya başlamış.
Bu olayın etkisiyle, bir müddet benim de psikolojim bozulmuştu. Yazımın girişinde yazdığım gibi kurtulmak için bâyâ mücadele vermiştim.
Bir kadının, “HALKASIZ KÖLE!” olduğu yetmiyormuş gibi birde ensest ilişki içinde olması ne büyük bir acıdır.
Araştırmalarıma göre; Türkiye’de rakamlar şöyle:
“Türkiye’de ensest vakalarının çoğunlukla saklanması ve resmi kayıtların olmaması nedeniyle sayısal verilere ulaşmak veya kesin bir oran vermek oldukça zor.
Ancak İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü’nden Doç. Dr. Ayşen Ufuk Sezgin’in ensest olgularıyla yaptığı tez çalışmasına (2003) göre en sık rastlanan tür baba-kız ensesti. Yasal başvuruda bulunmuş, mahkemesi sonuçlanmış veya süren vakaların yüzde 39’unu baba, yüzde 15’ini abi, yüzde 17’sini yakın akraba, yüzde 28’ini ise uzak akrabalar oluşturuyor. Çalışmaya göre mağdurların yüzde 50’sinin ailelerinde kendilerinden başka kişiler de cinsel istismar mağduru olmuş, bunların yüzde 40’ı evdeki abla veya kardeş. Türkiye’de ensest ilişki hiç de az değil. Ancak yargıya teslim edilen saldırgan sayısı da psikososyal yardım alan mağdur sayısı da az! Ulaşabildiğimiz en güncel veriler 2008 yılına ait. Bu verilere göre, 2008’de 6448 sanık cinsel istismar suçundan yargılanmış, bunların 2621’i mahkum olmuş. Bu tür ilişkiyi tamamen ortadan kaldırmak imkansız belki ama en azından “görünürlüğünü” artırmak mümkün...”
Ülkemizde bu tür olayların yaşanması gerçekten çok acı. Kulaktan duyma bilgilerle insan pek duyarlı yaklaşmıyor bu olaya. Ama tanıdık birisinin başına gelince ne kadar korkunç bir olay olduğunu anlıyorsunuz.
Keşke hepimiz bu tür olayları şikayet edebilsek!
Edilebilinir mi bilmiyorum. Bir an önce kendimi onların yerine koydum ve cevap veremedim.
Sizler de koyun bakalım kendinize cevap verebilecek misiniz?
Betül
Yorumlar
Yorum Gönder