SİZ SEVDİĞİNİZİN ELİNİ HİÇ BIRAKMAYIN OLUR MU?
“Senin için ne kadar önemli olabilir ama ben gene de anlatmak istiyorum!”
“Bizimkisi tam bir aşk hikayesiydi!” Diye başladı anlatmaya Derin.
“Ben bir devlet memurunun tek kızıydım. Babamın tayini Ege’de küçük bir kasabaya çıkmıştı.
Yakın zamanda taşındık ve babam hemen okula kaydımı yaptırdı.
Büyük şehirden gidince küçük bir kasabada yapamayacağımı düşünüyor huzursuz oluyordum.
Beşinci sınıfa gidiyordum henüz.
Evimiz bahçe içinde tek katlıydı. Yandaki komşularımızın da aynıydı.
Havaların güzel olduğu zamanlarda annem ve komşu teyze bahçeye masa koyarlar çay içip muhabbet ederlerdi.
Komşu teyzenin ismi Zehra’ydı. Tek oğlu vardı ve kayınvalidesi de yanında kalıyordu.
Taşındığımızdan beri tek arkadaşım Zehra teyzenin oğlu Kerem olmuştu.
Okul çıkışı birlikte eve geliyor birlikte ders çalışıyorduk.
“Bu arada Derin’in gözleri doldu sesi boğazına tıkandı.”
“İstersen biraz dinlen:” Dedim.
“Yok!” Dedi. Ve anlatmaya devam etti.
Yıllarca beraber okula gidip geldik.
O dönemlerde çocukça bir arkadaşlıktı.
Zaman ilerledikçe onsuz yapamaz olmuştum.
Ya o bize geliyor ya da ben onlara gidiyordum.
Ortaokulu ve liseyi de aynı okulda okuduk.
Yüreğinde taşıdığı sevgisini, dostluğunu daha o yaşta vermişti bana.
Kerem’siz hayat bana mutluluk vermiyordu.
Yaşımız büyüdükçe o beni, ben onu daha çok sever olduk.
Çocukça başlayan arkadaşlığımız sevgiye aşka dönüşmüştü.
Sonra;
Üniversite hayatı.
İkimizde Ankara’da okuyacaktık.
Ailelerimiz kararlaştırdı. Beraber ev tutup başımızda bazen annem bazen Zehra teyzem kalacaktı.
Bu karar alındığında sevinçten çılgına dönmüştük ikimizde.
Birbirimize sarılıp dakikalarca mutluluk çığlıkları atmıştık.
Biz birbirimize aşıktık.
Bizim aşkımızı fark eden ailelerimiz, “okul bittiğinde evlendirelim”
diye karar almışlar.
Onu taparcasına seviyordum.
Beni ilk öptüğünde, İlk elimi aşkla tuttuğunda “sakın bir daha bırakma!” Demiştim. “Beni hiç bırakma olur mu?”
Elimi sıkı sıkı tutup, “Hayır seni hiç bırakmayacağım!” Demişti.
Her gün, Bahçelideki evimizden el ele tutuşup okula gidiyor, okul çıkışında da gene el ele dolaşıyor, geziyor öyle gidiyorduk evimize.
Arada bir eli uyuşur, elini elimden çekip dinlenmek isterdi.
Bunu yaptığı zaman çok kızar,“sakın elimi bırakma!” derdim.
Gülümseyerek, “Tamam!” Der hemen elimi tutardı.
Her şey mükemmeldi.
Dünya cennet gibi görünüyordu gözümüze.
Yıllar hızla akıp gidiyordu mutluluk içinde.
Nihayet Üniversiteyi de bitirmek üzereydik.
Mezuniyet dönemi gelmişti.
Keplerimizi keyifle havaya fırlattık.
Sevinçle sarıldık gene birbirimize, elimi sıkı sıkı tuttu.
Mezuniyetimizi kutlamak için bir cafeye gidecektik.
Bahçelievler’de ki bir Cafe’de karar kıldık.
Bahçelievlerin trafiği çok yoğundur. Ara sokaklarında bile trafik vardır. Karşıdan karşıya geçmek çok zordur.
Girdiğimiz bir ara yolun, taparcasına sevdiğim insandan beni ayıracağını bilsem hiç girer miydik.
Neler vermezdim o yola girmemek için.
Eli yine elimdeydi.
Ansızın elini çekiverdi…
“Dur, bir dakika gene elim uyuştu!” Dedi.
Birkaç adım atmıştım.
Kulakları sağır eden bir fren sesi ve insanların çığlıkları…
Ne olduğunu anlamak için, dönüp ardıma baktım.
Dünya başıma yıkıldı, gözlerim karardı. Gökyüzü üstüme inip beni sardı sarmaladı.
Hiç kıpırtısız kaldım.
Kerem yerde yatıyordu ve kafasından oluk oluk kan akıyordu.
Çaresizdim ne yapacağımı bilemedim üzerine kapandım.
Kafasındaki kanları temizlemeye çalışıyordum.
Sevdiğim, yüzüne bakmaya doyamadığım bir tanem kuş gibi çırpınıyordu.
Hırıltıyla bana bir şeyler demek istiyordu.
Bizim hâyâllerimiz vardı. Hızla gelen özel bir arabanın bize ölüm getireceğini bilemezdim.
Çığlık atmaktan, yüzüne bakmaktan başka bir şey yapamıyordum.
Ellerini tuttum başını kaldırdım göğsüme dayadım.
Elimi sıkı sıkı tuttu. Başından akan kan ellerimize ıslatmıştı.
Arabaları kan olacak diye kimse almadı, yardımcı olmadı.
Çevreme bakıp yardım edin diye bağırıyor, Kerem’e dönüp, “seni
seviyorum, ne olur ellerimi bırakma!” Diyordum.
Birkaç dakikadan sonra kucağımda öldü.
Cennetimiz olan Dünya birkaç dakikada cehenneme döndü.
Tam on beş yıl oldu onu kaybedeli.
Kazanın olduğu yerde bize hiç kimse yardımcı olmamıştı.
İnsanlara olan güvenimi yitirdim.
Kimseyi sevemiyorum, kimsede beni sevmiyor.
Yoğun bakımda yatan hasta gibiyim.
Siz sordunuz ben de sizinle paylaşmak istedim.
Dost, kardeş, arkadaş, sevgili ne olursanız olun ama karşınızdakinin elini hiç bırakmayın olur mu?
Size sesleniyorum!
TUTTUĞUNUZ ELLERİ SAKIN BIRAKMAYIN ...
Bu yazıyı okurken sizinde yüreğiniz acıdıysa, bilin ki sizde sevdiniz, duygulandınız hatta ağladınız ama işte o kadar…
Gözümden damlalar akıyor on beş yıldır ellerimin üzerine.
Akıyor ama Kerem’in kanını bir türlü temizlemiyor.
Acılarım beni boğdukça boğuyor ve ben her zaman ağlıyorum.
Şimdi gene ağlıyorum...
Sizin okuyucularınızı tanımıyorum Betül hanım ama onlarla acımı paylaşmak istiyorum.
Lütfen;
Bu anlattıklarıma sahip çıkın ve lütfen öylesine yazılmış satırlar olarak görmeyin.
Okuduktan sonra; “meğer ne büyük acılar yaşamış!” diyeceksiniz bundan eminim.
Sizlerin, sevdiğinizle elleriniz hiç ayrılmasın.
Derin.
Yorumlar
Yorum Gönder