Merhaba yeni bir gün, merhaba yeni bir hayat…
Gözlerim durmuştu sanki. Derin derin nefes alıyordum. Akşamın serinliğinin içinde kaldı bakışlarım. Çiçeklerin arasından fırlayıp, arsızca boy uzatan yabani otlar gibiydim. Etrafımı saran kalabalığa aldırmadan, yüzümdeki teri, çevreye savurup rüzgara meydan okurcasına koştum- koştum…
Sonbaharın yağmurlu toprak kokusuyla taptaze ışıklar, sokak lambasına kızgın sinekler, toprağı doyurmaya çalışan yağmur damlaları, ve bir bayram yeri kalabalığı gibiydi gözlerime serilenler.
Mahallemizin neresinden geçtiğimi bilmiyordum aslında. Bir gün öncesinde; gittiğim bir restoranda Yeşil-Mavi kareli örtüsü olan masada otururken; fonda Lirik bir şarkı çalıyordu. Eski bir gramofon sesi gibiydi. Bir taburenin üzerinde oturduğumu hatırlıyorum. Önümdeki kırmızı şarabın son kadehinin bana getirdiklerini yaşıyordum. Ve tabi ki aklımda kalan lirik şarkının son notaları ve başımdaki deli eden ağrıyı.
Restoranın, bahçesinde bulunan havuzdaki ördeklerle konuştum. Eğilip onlara ekmek kırıntıları attım. Bana dört mevsimi yaşatan yerde, kimi zaman buğulandı gözlerim. Bazen de birkaç damla aktı gözyaşım. Hayalimde kuruyan gölet gibi. Çatlamış kuru dudaklarda ıslatacak bir aşkın olmayışı ve kendimi kaybettiğim günü bile hatırlayamadığım.
Ördekler beni soluksuzca dinliyordu sanki. Başımı kaldırdığımda yıldızsız gökyüzüne doğru baktım. Güneş neden bu kadar erken gitmişti?
Kalktım yerimden bahçe çıkışına doğru yürüdüm. Karşıma pala bıyıklı birisi çıktı bir şeyler söyledi ama anlamadım. Sarhoş olduğum için mi, yoksa lisan değişikliğinden mi neden anlamadığımı bilemedim. Yanında ufak esmer bir kız çocuğu vardı. Önündeki, yağmur sularıyla dolmuş kovadan minik elleriyle tasla su alıp çevreye serpiyordu.
Düşündüm o an her şeyi. Alkolden miydi bunca başımın dönmesi yoksa haksızlığa uğradığım için kahrımdan mı? Önce anlamadım. Karşıya, yola geçerken her bir adımda, kalp atışlarım hızlanıyor, ellerim titriyordu.
Usulca ellerimi cebimden çıkardım. Fırtına sonrası ağaçlardan yollara serpilen dallardan bir-kaç tane aldım,
“Sizleri istiyorum’ dedim. “Sizler de benim gibi kırılmışsınız, sizleri hiç burada bırakır mıyım? Hadi hep beraber eve gidelim” Dedim.
Ağaç dallarını alıp hızlı adımlarla uzaklaştım oradan. Beni, yaşadıklarıma küstüren her şeyi sıralıyordu beynim şimdi.
Güneş batmış, ay karanlığın koynuna girmiş, artan rüzgar daha da hızlı çarpıyordu yeryüzüne. Tokatladığı her ağaç dalı, kızdırıyordu yapraklarını. İsyanlarının haykırışları duyuluyordu dalların alabildiğine hışırtılı sesi.
Şehrin keşmekeş haline suskun, kan çanağına dönmüş gözlerim kadar alevliydi adımlarım. Evime geldim sanki beni bekliyormuş gibi kapı ardına kadar açılıp beni içeriye aldı. Ne yana baksam bir boşluk… Yağmur tanesi kadar hafifti yalnızlığım. İçimi dolduran öfkenin sarhoşluğuydu bu. Sokaklar ıslak, caddeler ıslak, her pencereden bir ses dökülüyor, hüzünlü şarkılar saçılıyordu ıslak kaldırımlara. Aşkın ritmini mi arıyordum yoksa? Aslında hiç tanımadığım bir sesti bu.
Neyse ki başımın ağrısı diner gibi oldu. Dilim de kalbimin sesi. Sağ elim sol göğsünün üzerinde hesap sorar gibiydi.
Karanlık bastıkça, yağmur yağdıkça, üşüdükçe her çıkmaz sokağa girildikçe, hızlanıyordu hayat. Bütün Ankara’yı yayan gezmiş gibiydim. Peki, yorulmuş muydum? Hayır!
Pencereden caddeye bakıyorum. Yağmur dinmiş, koşuşan insanların telaşı bitmiş, pervazların altında bekleyenler çıkmış, yollarına koyulmuşlardı.
Ve işte bir dolmuş geçiyor, “Sıhhıye / Hacettepe...” Hemen bindi bazıları telaşla. Kim bilir nerelerde inecekler?
Masa üzerine bıraktığım ağaç dallarıyla konuştum bir süre.
Yatmak için odama geçtim. O an, Nazım ustanın çok sevdiğim bir şiirinin son satırları dolandı dilime. Ne diyordu?
“Sen
yürümelisin,
beni bırakarak...
Kadın sustu.
SARILDILAR
Bir kitap düştü yere...
Kapandı bir pencere...
AYRILDILAR..."
Yağmur damlalarının cama vuran sesiyle derin bir uykuya daldım.
Sabah, gün doğarken kalktığımda pencereden dışarıya bakıp; yağmur sonrası hayata gülümseyen ağaçlara ve toprağa bakıp derin-derin nefes alıp, “Merhaba!” Dedim. Merhaba yeni bir gün, merhaba yeni bir hayat !
Betül Erdoğan
Yorumlar
Yorum Gönder