Küçük kız ve küçük kadın!



İnsanın çok sevdiği arkadaşı ile görüşmesi ne güzeldir. Hele başka bir şehirden gelirse anlamı daha da büyür.

İstanbul'dan gelmişti arkadaşım  yeğeni Alin ile. Bir gün öncesinden kararlaştırdık sabah kahvaltısını beraber edecektik ve küçük Alin ile de tanışacaktım.

Sabah kararlaştırdığımız saatte buluştuk.

Küçük Alin on bir yaşında. Bir elini amcası bir elini ben tuttum yürürken.

İri siyah gözleriyle akıllı akıllı bakan ve bir ceylan edasıyla seke seke yürüyen Alin ne kadar mutlu bir çocuktu.

Amcası ona karne hediyesi olarak ayakkabı ve pantolon alacaktı.

Önce kahvaltı edeceğimiz yere gittik.

+

Birden aklıma geldi Zarife. Yıllar, yıllar öncesinde tanımıştım onu.

"Kâbus dolu günler, on bir yaşımda iken başladı!" demişti Zarife bana.
"İlk dünür geldiğinde, ilkokulu yeni bitirmiştim. Bütün arkadaşlarım, ortaokula gidip sokaklarda oynarken beni orta okula göndermediler ve evde oturmaya mahkum ettiler!"

+

Kahvaltı ederken küçük Alin ile muhabbet ettik bol bol.

Onun, o yaşta ki zekasına hayran oldum. Konuşurken, hep aklım yıllar öncesinde konuştuğum Zarife'ye takılıp duruyordu.

O ve bu!..O bu yaşta dünürlerle boğuşuyordu. Bu, okumak için mücadele veriyordu.

"Arkadaşıma, Zülfikar dedim. Alin on bir yaşında ve küçük bir çocuk. Nerden aklıma geldi bilmiyorum ama ben bu yaşlarda hayata atılan küçük bir kadın tanımıştım ve onun yaşadıklarını yazmak istiyorum aklımda kaldığı kadarıyla!"

+

"Babaannem demişti, Zarife. Beni ilk gelen dünüre vermek için anneme baskı yapmaya başlamıştı."

"Sürekli ağlıyordum gizli gizli ve benim gözyaşlarımı hiç kimse görmüyordu. Ben küçücük bir çocuktum! Evlilik neydi? Nasıl bir şeydi, bilmiyordum ki!"

+

Kahvaltı sonrasında Alin'in ayakkabısını almak için mağazaları dolaşmaya başladık.

Canım benim, ne kadar şımarmıştı çocuk ruhuyla. Ayakkabıların fiyatına bakıyor, inceliyor karar vermekte zorlanıyordu.

Al! dedi amcası. Fiyatı önemli değil. Hangisini istersen al!

Benim de baskımla bir ayakkabı aldık nihayet.

+

Zarife, on bir yaşındaki Zarife çoktan çeyiz işlemelerine başlamıştı o yaşta.

"Neyse ki, dedi beni ilk dünüre vermekten vazgeçtiler. Ama ben arkadaşlarım gibi okula gidememenin ve sokakta oynayamamanın ezikliğini içimde yaşamaya devam ediyordum. Beni hiç kimse anlamıyordu aile içinde. Horlanıyor, küçük görülüyordum. Konuşma hakkım yoktu. Hep isyanlar içindeydim. Ben isyan ettikçe, "huysuz, edebsiz, saygısız!" diye adlandırılıyordum."

+

Alin'in babası ile buluştuk öğlen saatinde ve hep beraber Anıt Kabir'e gittik.

Çocukluğunun tadına çıkartırcasına gönlünce saatler geçirdi. Ne bir kısıtlama ne de aşağılanma vardı onun hayatında. Mutluydu hem de çok mutluydu on bir yaşında ki küçük Alin.

+

Zarife, aile içinde hor görülmekten dayak yemekten bıkmıştı. Çaresizdi, mutsuzdu.

Günler, hatta yıllar akıp gidiyordu.

Arkadaşları ortaokulu bitirmişti.

Zarife 14 yaşına girmişti.

Ve nişanlandı.

 O yaştaki çocuk için nişanlanmak ona çok cazip geldi.

"Oh! Be, dedi. Kurtulacağım en azından. Hiç kimse beni anlamıyor! Çok yalnızım, çaresizim benim de kendime ait bir evim ve yaşantım olacak!"

+

Alin on bir yaşında, Ata'sını ziyaret etmenin gönül huzuruyla bir gününü geçirmişti. Mutluydu hem de çok mutluydu.

Sonrasında, babası Alin’i Gençlik Parkı’na götürmeyi teklif etti.

Sevinçle kabul etti.

+

Zarife evlendi on dördünde.

Ama evliliğin ne olduğunu bilmiyordu. Arkadaşları okurken, sokakta oynarken, Zarife kayınpederi ve kayınvalidesine hizmet ediyordu.

Evlilik bu muydu? Sessizce bir köşede oturmak ve sürekli hizmet etmek? Hiç konuşmamak, hiçbir şey istememek!..

Az bir zaman sonra, sürekli içen kocası tarafından dayak yemeye başladı Zarife.

Neler oluyordu anlamıyordu. O masum bir çocuk kadındı!

Kendisini bu duruma düşüren ailesine lanet ediyordu.” Neden okutmadılar beni?” diye sürekli sızlanıyordu.

+

Alin’in iki günlük Ankara seyahati dolu dolu geçmişti. Her çocuk onun kadar şanslı doğmuyordu elbette. Bir tarafta Zarife gibi ailesi tarafından harcanan, bir tarafta Alin’e  kendisinin çok değerli bir varlık olduğunu hissettiren aile.

+

Bu nasıl bir kaderdi?

Zarife, yıllar yılı çok çekti eşinden.

Hep dayak yedi, hep horlandı.

Hiç konuşma hakkı tanınmadı hep sustu.

Ta ki, karşısına sevdiği bir erkek çıkana kadar.

Her şeyi göze aldı ve evini terk edip o adama gitti.

Büyük olaylarla boşandı.

Ailesini tarafından iyice dışlandı.

Aldırmadı.

Mutluydu ilk yıllarda.

Sonra; eşi bir gün aniden kendisine “iyi bir insan olsaydın kocanı bırakıp bana gelmezdin. Beni bırakıp başkasına gitmeyeceğin ne malum!” demiş.

Yıkılmış o an Zarife. Yaşadığı sürece kendisini hiç kimse anlamamıştı. Mutlu bir hayat sürmek isteği ile sevdiğine kaçmış şimdi sevdiği kendine tavır alıyordu.

Çektiği acılar kendisini o kadar yüreklendirmişti ki, bir çırpıda kocasını yok sayıp hayatını yalnız devam etmeye başlıyor.

Bir okul kantininde çalışırken tanıyıp konuştuğum Zarife hayatına yeni bir yön verip huzur içinde yaşamaya devam ediyordu.

Peki; yaşayamadığı o güzelim çocukluk yıllarını ona kim geri verecekti?

Okumak isteyip okuyamamış ve şimdi okuyan çocukların arasında içi acıyarak görevini yerine getiriyordu.

+

İki küçük çocuk, iki hayat!

Biri okuyor on bir yaşında, diğerine on birinde dünür geliyor ve on dördünde gelin oluyor!

Biri insanca, diğeri insafsızca yaşıyor.

+

Küçük Alin’in Ankara’ya gelmesi beni eski bir anıma götürdü ve sizlerle paylaştım.
Dilerim bütün çocuklar, aile değerleriyle birlikte mutlu ve huzurlu yaşar.


Betül

Yorumlar

Popüler Yayınlar