ÇOCUK GELİN HELEN.



Helen yedi kardeşin  dördüncüsüydü.
Babası okula göndermedi. "Kız kısmının okumasına gerek yok!" deyip tavrını koydu.
Helen okumayı o kadar çok istemişti ki, alınan bu kararla günlerce ağladı ama nafile...
Bir bayram başka köyde olan anneannesinin yanına gitti Helen. Akrabalarının nerdeyse çoğu ordaydı. Halasının oğlu Viyan sık-sık gelip gidiyordu. Viyan 17 yaşındaydı  ilkokulu bitirmiş, çalışmıyor arada bir tarla işi olursa gidip geliyordu.
Helen ise, 13 yaşında olduğu için anneannesinin sokağında komşu çocuklarıyla, ip atlıyor, kovalamaca veya saklambaç oynuyor okuyamamanın acısını bir nebze olsun oyun oynayarak çıkartmaya çalışıyordu.
Kısa bir süre kalıp tekrar kendi köylerine döndü.
Aradan bir hafta geçmişti ki, halası kendilerini ziyarete geldi.
Helen gene dışarda oynuyordu.
Bir kaç gün sonra halası gene geldi. Ama yanında başkaları da vardı. Meğer Helen'i istemeye gelmişler.
Babası hemen verdi ve nişan-düğün tarhileri çoktan belli oldu.
Helen, sürekli ağladı. O kadar çok ağlıyordu ki, yattığı yastık sırılsıklam oluyordu. Ama onun ağladığın ve ne kadar üzüldüğünü hiç kimse görmedi anlamadı.
Yaşı ondört olmadan düğünü oldu. Baba evinden alınıp hala evine gelin gitti.
Halası, kaynanası olunca köyden hiç kimse kendisiyle birlikte gitmemişti.
Akşam oldu.
Ne yapacağını bilemedi çocuk gelin. Korkuyordu. Eşi yanına gelmeden tirtir titremeye başladı ve bayıldı.Kolanya verip ayılttılar.
Çocuk gelin kendine gelince; eşini odaya aldılar.
Eşi; “Gel seninle evcilik oyunu oynayalım” dedi.
Çocuk gelin bu cümleyi anlamamıştı. "Ne demek gerdek gecesi oyun oynamak?"
Hiç kimse bu geceyle ilgili bir şey anlatmamıştı. 
Oyun oynanmış, çarşaf alınmıştı. 
Sağdıç elinde tabancayla havaya bir el ateş attı. Çocuk gelin tabanca sesinden çok korktu. "Babamlar da duydu." diye düşündü. O  korkunun yanına bir de utanma duygusu eklenmişti.” kabus gibi geçen gecenin ardından sabah ezanları okunurken çocuk gelin hâlâ ağlıyordu.
Ne bir ses ne bir isyan.
Kabullendi kendince herşeyi.
Kayınvalide, kayınpeder, görümce, kayınbiraderler...
Kalabalık bir aile hepsi kendinden hizmet bekler. 
O küçücük yüreğiyle ordan oraya koşturuyor herkese hizmet ediyordu.
"Üstüme  güzel bir kıyafet bile giymedim." diye düşündü önce. 

"Doğunun bir ücra köşesinde  küçücük bir köyde  koyuna, sürüye, tarlaya. Oraya git buraya git, onun için çocukluğumu hiç yaşamadım." deyip kendince isyan etti durdu.

Ev  halkından hiç güler yüz ve ilgi görmüyordu.

Bazen hakaret, bazen koca dayağı.

Onbeş yaşına girmeden hamile kaldı.

O haliyle bile onlara hizmet etti.

Hiç doktora götürülmedi. 

Zaten neyin ne olduğunu bilmiyordu.

Bir gece doğum sancısı başladı Helen'in. 

Komşulardan yaşlı bir kadını getirdiler.

Ertesi günün gecesine kadar sancı çekti çocuk gelin. Yanında hiç kimse yoktu.

Gece yarısına doğru, acıların en büyüğüyle çığlıklar atarak bir kız çocuğu dünyaya getirdi.

Hiç kimse memnun kalmadı kız çocuğundan.

Yanına her gelen, "neden erkek doğurmadın?" diye  söylendi.

Lohusa yatağında hiç kimse kendisiyle ilgilenmedi. Kocası bile yanına gelip kızını görmedi.

Yapayalnız kalmıştı.

Her ne kadar yaşı küçük olsa da , analık bir başka duyguydu ve çocuk gelin erkenden o duyguyu yüreğinde hissetmişti.

Bebeğine sımsıkı sarılıp kulağına, "seni her türlü kötülükten koruyacağım. Seni okutacağım. Seni hiç kimseye ezdirmeyeceğim söz veriyorum" diye fısıldadı.

Sonra;

Ağladı...Ağladı...Ağladı...

Betül ERDOĞAN

Yorumlar

Popüler Yayınlar