ÇOCUK GELİN EMİNE…




Urfa’da yaşayan Emine anasını üç yaşındayken kaybetmiş. Babası daha kırkı çıkmadan hemen evlenmiş ve gelen analığı peş -peşe altı çocuk doğurmuş.
Emine’yi analığı hiç sevmemiş, evdeki bütün işleri üstüne yıkmış okula bile göndermemiş. Zavallı öksüz kız akşam oldu mu yorgunluktan olduğu yere kıvrılır yatarmış.
Analığı, sürekli babasına “bu kızı ilk isteyene verelim artık gelin olma zamanı geldi!” dermiş. Oysa Emine henüz 10 yaşında. Biraz uzun boylu ve iri yapılı olduğu için büyük gösteriyormuş.
Bunu duyan köylerindeki herkes küçük kıza dünür göndermeye başlamış.
Kız güzel mi güzel endamlı mı endamlı, hem ev işlerinde de çok başarılı.
Ama baba, başlık parası ister. Kim çok verirse kızını ona verecek.
Akrabalarından birisi Gaziantep’te oturan varlıklı bir adama tavsiye ederler küçük kızı. Hani biraz da başlık parası fazla gelsin amacıyla.
Yaşı geçkinmiş adamın. Evde hastalıklı bir karısı, ahırda bakım bekleyen hayvanları varmış. Eeeee, Emine’de hamarat bir kız. Karısına da bakar, hayvanlarına da. Hem kendisinin de genç bir karısı olur şu yaşta.
Emine’nin babasına gidiyor ve pazarlık edip kızı üç bin liraya satın alıyor.
Emine’ye kardeşleri söylüyor. “Babamız seni bir adama verdi!” diye. Emine anlamıyor. “Neden versin ki babası bir adama?” 
Üvey anası, çar çapuk hazırlıklara girişiyor maksadı kız biran önce gitsin evden.
Eline, ayaklarına kına yakıyorlar dualar eşliğinde ama Emine hiç anlamıyor. “Ne için acaba?” diye kendi kendine sorular soruyor ama cevabını bilmiyor.
Hep kardeşlerinden alıyor haberi. Ağlıyor sızlıyor ama nafile. Gelin olmanın ne demek olduğunu bilmiyor. Üvey anası kendisini hiç düğünlere götürmemiş.
Bir hafta içinde adam üç-beş arkadaşıyla gelip, imam nikahı gıyabında yapılıyor ve gururla küçük kızı alıp Gaziantep’e götürüyor.
Ev büyük bir konak. Kendisini hasta bir kadın karşılıyor.
“Acaba ben bu hasta kadına mı bakacağım?”diye düşünüyor.
Hasta kadın, “hoş geldin kızım” diyerek onu alıp üst katta süslenmiş bir odaya götürüyor.
Emine, “ne güzel bir oda” diye düşünüyor.
Hasta kadın, akşam namazından sonra olacakları anlatıyor kendisine. Emine’nin yüreğini ateş kaplıyor hıçkıra hıçkıra ağlayarak kadına sarılıyor “ne olur beni kurtarın çok korkuyorum” diye yalvarıyor.
Hasta kadın çaresiz. Nerdeyse torunu yaşındaki bu küçük kıza yardım edemeyeceğini her şeyi kabullenmesini söyleyip odana çıkıyor.
Gelin görmeyle konu-komşu geliyor herkes oyun oynayıp şakalaşıyor.
Akşama doğru herkes dağılıyor ve namazdan sonra yaşlı adam odaya giriyor.
Emine’nin yüzünde kırmızı bir yazma örtülü. Adam hayvan gibi saldırırcasına örtüyü kaldırıyor ve kızın boynuna altın takıyor.
Emine titremekten ne konuşabiliyor ne de hareket edebiliyor.
Yaşlı adam kızı alıp yatağa atıyor ve bağırta-bağırta tecavüz ediyor. Küçücük bedeni o travmayı kaldıramıyor ve kız bayılıyor.
Gözlerini ertesi sabah hastanede açıyor. Başında bekleyen hemşire doktora haber veriyor ve doktor geldiğinde üzgün bir şekilde kendisine “geçmiş olsun” diyor. Ağır bir ameliyat geçirdiğini ve parçalanan rahminin alındığını söylüyor. Henüz adet görmeden küçücük rahmi alınmıştı Emine’nin.
Olay savcılığa intikal ediyor ve adam tutuklanıyor. Babası ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılıyor.
Hastaneden çıkınca Emine’ye Devlet sahip çıkıyor. Yurttaki arkadaşları durumunu öğrenince; “çocuk gelin” deyip alay ediyorlar. Bazıları ise, “gelin olmak nasıl bir şey?” deyip kızın kanayan yarasını deşiyor.
Emine’nin kimsesi yok. Kardeşleri bile ziyaretine gelmiyor.
Bir gün müdür babaya, “hastayım başım ağrıyor beni doktora muayene ettirin” diyor.
Müdür baba doktora gönderiyor ve doktorun verdiği ağrı kesici hapları gece yatmadan hepsini yutuyor ve yatağına yatıyor.
Sabah erken saatte, anne dedikleri kadın gelip uyandırmak istiyor ama Emine’de ses yok!
Sarsıyor, sesleniyor nafile.
Emine’nin küçücük bedeni buz olmuş yatağında.
On yıllık ömrü üvey anasının ve babasının yüzünden yok oluvermişti.
Babasına haber verilmiş ama gelmemiş cenazesine.
O şimdi kimsenin bilmediği bir yerde toprak altında yatıyor. 
Belki de huzuru orada bulmuştur. Kim bilir?

Betül Erdoğan
18 Mayıs 2014

Yorumlar

Popüler Yayınlar