Güllü ve Ömer’in öyküsü:
(Bingöl türküsü)
Yayla yolları, yolu bilmeyenler için, sisli-puslu
olur. Bazen karanlık, bazen aydınlık olur. Bazen de karışık! Bir de, garipler için zor, çok zor olur. Göz
gözü görmezken dumanlı yayla yollarında, gurbetliğin çilesi bir yandan; ana kucağı özlemi, bir yandan yar
özlemi!.. Bir de, karanlıkyayla yolları. Ah, o yollarda ezilir insan, yok
olur!..
Dumlu’dan filan ağanın kızı Güllü”
Güllü kız, al yazmalı, güzel kız. Yedi
düvelde şanlı kız…Varlıklı bir ailenin tek gülü. Babası, o doğmadan önce
kaderini yazmış: Kızım olursa, adı güllü olsun!.. Gül gibi büyütür, vakti gelince de yaşı kadar altın
getirene veririm demiş:
Dünyaya gelmesiyle ünlenen Güllü
kız, çok çabuk büyüyüp serpilmiş, upuzun saçlı, upuzun boylu, ceylan gözlü bir kız olmuş. Güzelliği dillere
destan. Duyan duymayana, gören görmeyene anlatırmış. “Allahın emriyle!” diyen istemeye
gitmiş pek çok insan. Babası kısadan kesermiş hep. “Benim kızım adaklıdır. Yaşınca altın getirene
gelin vereceğim Güllü’yü” dermiş!.. Güllü henüz daha çocuk. Kaderi babasının
elinde. Evliliği düşünmüyor. Ama gelen gidenden de tedirgin. Babası kime
verirse, karşı çıkamayacak. Güllü,
çoğunu da tanımıyor. Ta ki, komşusu Ömer, kapısını çalana dek kimseye de ilgi
duymuyor!..
Ömer’in anasının, istemeye geldiğini duyunca
içinde bir şeyler kıpırdamış Güllü’nün. Ömer’i bilmeyen yokmuş ki,
Dumlu’da! Ömer yakışıklı, fidan boy, kara
kaş, kara göz, bıçkın. Bir de, yiğitmiş ki, Ömer dillere destan. Babası yokmuş
Ömer’in. Bir anası, bir kendisi. Üç beş dönümlük tarlalarının bereketiyle
geçinip giderlermiş. Ömer’’n efendiliği,
çalışkanlığı dillere destanmış. Bir tek kişi çıkıp, “Ömer yaramaz, Yalancı, korkak”
diyemezmiş. Ömer’i bilen, “Allah için İyi çocuktur!.. Dermiş: Babasız büyümüş, ama anasını kimseye muhtaç
etmemiş.
Güllü kız, “Allah vere babam terslemese,
verse beni Ömer’e demiş: Ömer yiğit
çocuk” diye geçirmiş içinden.
Derken; anasından alıyor haberi. “Baban, yaşın kadar
altın istedi. Yoksa vermem diyor. Ömer’in anası da ‘ne isterse vereceğiz’ demiş.
Nasıl bulurlar onca altını bilmem? Tarla takımı satıp savsa gene alamaz o kadar
altını. İşi zor Ömer’in”.
Ömer,
kafaya koymuş Güllü’yü. Yaşı kadar altın vız geliyor Ömer’e. Anasına
güveniyor Ömer. Bir de gücüne. Anası,
biraz para biriktirmiş. “Ömer’im evlenirse ellerden geri kalmasın, babasız
büyüdüğünü anlamasın” diye sandığının köşesine birkaç altın atmış. Ömer biliyormuş
bunu. Bir de, Bingöl yaylalarına güvenirmiş.
Bingöl yaylalarında iş çok. dermiş.“Yeter ki Güllü’nün babası ‘he’ desin. Para
kolay. çalışır, çabalar yetiririm parayı” demiş. Güllü’nün babasının şartı
ortada. “Kim ki kızımın yaşı kadar altın getirirse kızımı ona veririm.” O
kadar! Bunu bilip; bunu söylüyor. Güllü’nün yaşı ondört. Ondört altın gerekli
yani. Ondört altın dile kolay. Sözün kısası, Ömer Güllü’nün babasının isteğine
“evet” diyor. Anlaşıyorlar. Söz kesiliyor. Yüzüklerini takıyorlar. Ömer de
Güllü sevinçli. “Ömer, Nasıl olsa biriktiririm altınları” diyor. Gün ola, harman ola.
Allah’ın günü çok. Yeter ki Güllü beklesin.
O günden sonra, Ömer çok çalışmış. O kadar
çalışmış ki, kara sapan elinde, toprak lime lime olmuş bol bol ürün vermiş
ömer’e. . Ömer daha çok çalışıyor,daha çok terliyor, ürünleri kaldırıp, altına
çeviriyor. Ama, topu topu beş altın oluyor elinde. Üçü üründen, ikisi de
anasından. Geride kalıyor dokuz altın. Ne yapacak şimdi? Anasına diyor: “Ana bu iş böyle olmaz.. Bingöl
yaylalarında iş çok. çalışır, çabalar
yetiririm altınları. Tamamlamadan dönmem”.
Anası, düşünceli: “Sen gidersen ben yalnız
n’aparım? Güllü dersen babası inat. Komaz ki yanıma gelsin. Sensiz n’aparım
ben?” Ömer kararlı. Başka çare yok! Bingöl yaylalarına varıp çalışması gerek.
Altınları ondört’e tamamlamak şart.
Ümidi,
Bingöl yaylalarında. “Gider Hasan’ı bulurum” diyor. “Hasan çocukluk
arkadaşıdır”. Mutlaka kendisine yardım eder.
Güllü duyunca, iki gözü iki çeşme.
Dağlar adamı
yutar. Dağlara güven olmaz. Karı var, tipisi var. Yaylası, boranı var.
Eşkiyası, yabanisi çok olur dağların. Bingöl dağlarında az adam mı kaldı?
Vazgeçsin Ömer. Ben bir ömür beklerim. Yeter ki gitmesin” diyor.
Ömer kararlı. Bir sabah çıkıyor yola, Hasan’ı buluyor derdini
anlatıyor. Hasan kucak açıyor Ömer’e. çalıştığı yerde iş de buluyor.
İş de iş hani! Dağların tepesinden ağaç kesip, sal
yapıyorlar. Murat Suyu’na kadar indiriyorlar. Murat Suyu’nda, geceli gündüzlü
yol alıp da aşağılara indiriyorlar ağaçları. Çok zor. Sal üstünde gecelemek
zor. Gün oluyor, sal bir kıyıya saplanıyor. Gün oluyor param parça dağılıyor.
Tulumlarla ağaçları toplayıp, yeniden kuruyorlar salı. Bir de suyun nemi var.
Küt küt öksürtüyor adamı. Ciğerlerine işliyor sabah soğuğu. Ama olsun. İyi para
kazanıyor Ömer. Güllü’ye kavuşmanın
başka yolu yok. Salın bir kenarına çekilip, cigarasını icerken, hep Güllü’yü
düşünüyor. Hayaller kurmaya başlıyor. “Cebine
altınları koyup iniyor yayladan. Varıp
Güllü’nün kapısına dayanıyor. Elini cebine atıp, çıkarıyor altınları. Tek tek
sayıyor. Anasındakilerle ondört altın!.. Günler, aylar, yıllar hep bu
düşünceyle geçmiş. Beşinci yılın sonunda altınları tamamlıyor Ömer, tek tek
sayıyor. Tam dokuz altın. Beş de anasındakiler. Etti ondört. Bir sevinç, bir
hasret, bir yorgunluk. Hepsi karışıyor birbirine. Beş yıl, dile kolay. Arada
bir gelen giden oluyor, haber alıp, haber iletiyor. O kadar!. Anasının,
Güllü’nün sağlığından gayrı merakı yok zaten. Kışın karı, tipisi de vız
geliyor. Tek düşüncesi Güllü, bir de ondört altın!..” Dönüşü, gelişinden hızlı
oluyor Ömer’in. Atını da daha hızlı sürüyor. Dağ bayır, ova demiyor. Bir
gecenin sabahına varıp ulaşıyor Dumlu’ya. Anasında bir sevinç, bir gözyaşı. Beş
yılın özlemiyle sarılıyor oğluna. Oturup dertleşiyorlar. Olanı biteni anlatıyor
anasına. Dağların doruğundan odun indirmenin güçlüğünü, karın tipinin adamı
nasıl yuttuğunu bir bir sıralıyor. Sonra da çıkarıp altınları döküyor ortaya.
“Sendekilerle tam ondört altın ana. Çok çile çektim. Ama, çileye değdi. Gayri babası direnemez Güllü’nün.
Sabahı zor ediyor Ömer. Tez varıp Güllü’nün
babasını arıyor. Cebinden altınları çıkarıp döküyor ortalığa. Tam ondört altın!..
çil çil. Güllü’nün babası sayıyor altınları. Sonra da elini sakalına atıyor,
“Ben kızımın yaşı kadar altın isterim demiştim. O zaman ondört yaşındaydı.
Aradan beş yıl geçti. Şimdi ondört yaşında değil. Artık ondokuz yaşında!.. Beş
altın daha getirmen gerek. Yoksa Güllü’yü alamazsın” diyor. Ömer’in başı
dönüyor, gözü kararıyor. Olduğu yere yığılıyor. Bir Güllü’yü düşünüyor; bir de
Bingöl yaylalarını.
Yaylanın yolları. Ah, o yayla yolları. Ne
kadar karışıktır. Hele, karda tipide. Gözüne büyümüş Ömer’in. “Acaba borcum
olsa, sonra ödesem” diyecek olmuş, Güllü’nün babası inat “Benim adağım var.
Kızımı yaşı kadar altın getirene vereceğim. Ya beş altın daha bulursun, ya da
Güllü’den olursun” deyip kestirmiş. Ömer perişan dönmüş eve. Başını ellerinin
arasına alıp, dalmış düşünceye. Anası, daha da üzgün. Güllü daha da beter.
“Alsın kaçırsın beni” diyor Güllü. Ama Ömer kararlı. “Altınları tamamlayıp
babasının ağzını kapatacağım. Yeter ki Güllü sabırlı olsun. Biraz daha
beklesin” diyor.
çok geçmeden de
hazırlanıp, Bingöl yollarını tutuyor. İyi. Hoş. Ama mevzim kış. Yayla yolları
dumanlı. Kar diz boyu. Göz gözü görmüyor. Bu türkünün öyküsünü anlatanlar,
Ömer’in anasının “illa ki yazı bekle de öyle çık. Yayla yolları kışın geçilmez.
Adamı yutar. Gel vazgeç. Yüreğim razı değil” deyişini dinlemediğini söyler.
Ömer, “erken kalkan yol alır, er evlenen döl
alır!..” misali ,deyip atlamış atına. Atlamış ya, yollar kötü. Kar, tipi, ayaz.
Şaşırıp kalmış Ömer. Acep yaylanın yolu nerden aşar ki? Her yer kar. Bir de
duman var ki, duracak gibi değil. Soğuk
dondurur adamı. Sözün özü, düz yol belleyip, uçuruma sürmüş atını Ömer. Sürüş o
sürüş. Aradan aylar geçip, karlar eridikten sonra bulunmuş Ömer’in cesedi.
Haber anasına ulaşınca, kadın dizlerini dövmeye başlamış. Güllü deseniz, deli
divane. Halk üzgün. “Yaz gelseydi de, yola çıksaydı” diyor kimi; kimi “hep
Güllü’nün babası sebep. Kızını mal gibi satıyor. Beş altın da eksik olsaydı!..”
diyor: Ama, Ömer’in öyküsünü, türküye
dökmekten de geri kalmıyorlar. “Yaz gelen de çıkam yayla başına” deyip
duygularını haykırıyor halk.
Yaz gelende çıkam
yayla başına
Kurban olam
toprağına taşına
Zalim felek ağı
kattı aşıma
Ağam nerden aşar
yolu yaylanın
Hanım çıkmış
soğuk pınar başına
Güneş vurmuş
kemrinin kaşına
Henüz girmiş onüç
ondört yaşına
Paşam nerden aşar
yolu yaylanın
Göç göç oldu
göçler yola dizildi
Sürmelenmiş ela
gözler süzüldü
O zaman ki elim
yardan üzüldü
Gülüm nerden aşar
yolu yaylanın
Yaylanın kuzusu
koçtan seçilmez
Suyu kardan soğuk
olur içilmez
Anadan geçilir
yardan geçilmez
Gülüm nerden aşar
yolu yaylanın
Bilgi:
www.turkucu.net
Yorumlar
Yorum Gönder