Dervent Deresini Duman Bürüdü!
Çoğumuz biliriz ayrılık duygusunu. Hele bu ayrılık ölüm ayrılığı olursa; İnsan bir anda hayatından
Soğur. Yaptığı hiçbir şeyden keyif alamaz gece yattığında bile onu düşünmekten uyuyamaz. Ne yaparsan yap o her saniye yine aklına gelir. Hatta aklına gelmesi ne demek, hiç unutamaz ki aklına gelsin. Her gün rüyalarına girer. Daha çok acı çekmemek için onu ya artık hiç görmek istemezsin ya da her zaman görmek istersin. Ölüm ayrılığı olmadan önce ki çok güzel anlarınız gelir aklına odana çekilip ağlarsın.
Bu türkünün öyküsünde ki, Süleyman ve Dudu kızın bitimsiz sevdalarını ölüm bitiriverir bir gün aniden. Ben öyküden çok etkilendim sizlerin de etkileneceğini düşündüm.
***************************************************************************
Dervent Deresini Duman Bürüdü!
Bir tek Dervent Deresi'ni mi duman bürümüş? Kara bulutlar dolaşıyor yurdumuzun birçok yeninde. Fransızlar Adana'da, Antep'te, Mersin'de cirit atarken, Yunan Ege'yi parsellemiş. İngiliz'in, Alman'ın hesapları daha bir başka. Sözün kısası, sömürgeciler, pay etmiş yurdumuzu. Buna razı olmayanlar, yer yer çeteler kurmuş, kimi dağa çıkmış, kimi ovada. Baştakiler derseniz, danışıklı zaten, sen bana ilişme, ben de sana.
Devir Cumhuriyet öncesi. Ege dağları çatal yüreklerle dolu. Yurdumuzun işgaline gönlü razı olmayanlar, efeler, zeybekler, kızanlarını toplayıp çıkmışlar dağa. Bir yandan düşmanla savaşıyor, öte yandan onlara yardım edenlerle. Toz duman, dost düşmana karışmış.
Bir yanda gerçek vatanseverler, canını dişine takmış yurdunu savunanlar; öte yandan işgalciler ve onların yandaşları. Bir de çapulcular var ki sormayın gitsin. Fırsat bilip, soygun için, yol kesmek, ırza geçmek için dağlara çıkanlar var. Ortalık karma karışık. Kimin ne olduğu belli değil. Kendine "Efe" diyen çıkıyor dağa. Vuruyor, kırıyor, yol kesiyor, bel kesiyor. Salıyor adamlarını aşağı ünlü bir efenin adını verip, para istiyor, mal istiyor. En çok da bunlar uğraştırıyor çeteleri. Bir tek yol, bel kesmekle kalmıyor bunlar, bir de düşmana ihbarcılık, şakşakçılık yapıyorlar. Sözün kısası, Ege dağları kaçak dolu. Kanlıkısık'ta çakırcalı, Kahrat,'ta Gökçen Efe, Bozdağ'da Avcı, Aydın dağlarında Poslu Efe tirim tirim titretiyor yöreyi. Olandan alıp, olmayana dağıtıyor bunlar.
Bunların arasında bir de Gavur Ali var. O da kendine Efe dedirtenlerden. Ama işbirlikçi. İşgalcilerin adamı. Yol kesen cinsinden. Türkümüze konu olan olayın bir ayağı işte bu Ali… Namı diğer Gavur Ali. Ödemiş'in Kaymaklı köyünden Gavur Ali... Varlıklı bir ailenin oğlu. Bir de kız kardeşi var Ali'nin. Güzelliği dillere destan. Boylu, poslu endamlı, ceylan bakışlı sırma saçlı, seke seke yürüyen insanı al aşağı edecek güzellikte bir kız Ayşe. Köyde kimse adıyla çağırmıyor Ayşe'yi, tatlı dili nedeniyle herkes "Dudu" diyor Ayşe'ye.
Bu türkünün öyküsünü anlatanlar, aynı köyde ki Süleyman'dan söz ettiler. Türkünün kahramanının adı Süleyman onlara göre. Ne ki türküyü okuyanlardan kimi "Musa" olarak okuyor. Kimi yazılı kaynaklarda da "Edepli" olarak geçiyor kahramanın adı. Biz Türkü öykümüzü Süleyman üstüne kurduk. Türkünün de Süleyman adının geçenini seçtik.
Bunları açıkladıktan sonra, dönelim öykümüze. Ödemiş'in Kaymaklı köyünden Süleyman. Aynı köyden Dudu'ya tutkundur. Ne ki Süleyman, çok türkümüzün öyküsünde olduğu gibi, Dudu'ya göre daha yoksul. Ama gönül bu! Bir de şu var ki, hiç kimseye de eyvallahı yok. Bir tek Dudu'ya boynu bükük. Dudu'ya bağlı. Arada bir gizlice buluşup konuşuyorlar. Yol yordam, çare arıyorlar. "Babam inatçıdır. Bir kere”hayır” dedi mi, “evet” dedirtemezsin. Ali ağabeyim desen, gavurun teki. Kendini düşünür. Bizi istiyoruz diye başgöz etmez bunlar. En iyisi kaçıp gidelim buralardan. Ağabeyim zaten dağda. Aradan zaman geçince hepsi yumuşar. Bir müddet başka yerlerde kalırız sonra da, onların gönlü olur. Döner geliriz köye" diyor Dudu. Süleyman dünden razı. Tek kaygısı Gavur Ali'nin kini. "Ali kinlidir. Dağa çıkalı daha da havalandı. Rahat koymaz ayırır bizi" diyor bir yandan; öte yandan da başka çıkar yolumuz yok. Kaçacağız. Öfkeleri bitene kadar görünmeyiz. Yarına hazır ol Dudu'm. Yarından tezi yok gidelim."
Varıp anasına da açıyor durumu Süleyman. "Böyleyken böyle. Yarın gece Dudu'yu alıp gidiyorum ben. Bu işin başka oluru yok. Dudu da böyle istiyor. Körolasıcalılar aradan çekilmiyorlar. Görsünler el mi yaman, bey mi?"
Anası karşı çıkıyar. "Aman oğulum, onların şerrini üstümüze çekme. Ali "gavur" adını boşa almadı. Elin gavuruyla bir olup, bizim efelerimizi de ele veriyor. Kötü adamdır Gavur Ali.Kinlidir de üstelik. Gel oğul vazgeç . Biraz daha sabredin hele. Belki taş yürekleri yumuşar. Gün doğmadan neler doğar. Bakarsın efeler halleder Gavur Ali'yi. Ali giderse belleri kırılır. Rıza gösterir anası babası."
Anası ne dediyse ikna edemiyor. Sanki Süleyman duymuyor. "Dudu'yu yarın gece kaçıracağım ana. Bu işin bekleri yok. Nerden incelirse ordan kırılsın". Ne desin anası. Gözümün nuru, evimin direği bir oğul. "Kendini dikkat et. Bu gavur şeytanla çomak oynar. İyi de iz sürer hani. Faka bastırmasın sizi. Tuzağa düşmeyin. Al, uzaklara götür Dudu'yu. Bizi de habersiz koma."
Gün bitip akşam olunca, atını eğerleyip, heybesini terkisine atmış Süleyman. Gecenin karanlığında varıp beklemiş. Dudu'yu buluşacakları yerde. Çok geçmeden Dudu seke seke gelmiş ceylan gibi elinde bohçasıyla. Kuş gibi çarpıyor yüreği Dudu'nun. Tez elden bohçasını yerleştirmişler heybeye. Binmiş atın terkisine Dudu. Dehlemişler. Dervent Deresi'ne. Çevirmiş başını atın. Vurmuş mahmuzları.
Sabaha yakın Ödemiş'i tutmuşlar. Gittikleri yerde bir arkadaşının kapısını çalmış Süleyman. Zaten haberliymiş arkadaşı. Bekliyorlar. Buyur etmişler içeri. Gereken izzet ikramı göstermişler.
Ertesi gün Dudu'nun evinde anlaşılmış kızlarını kaçtığı. Anası Babası, "Vay kahbenin oğlu vay! Gidinin oğlu! Demek bunu da yapacaktın bize. Alacağın olsun senin. Bunu yanına bırakırsak" diye haykırıyorlar. çok geçmeden de Gavur Ali iniyor köye. "Vay kahpe analı vay! Ulan şerefimizi beş paralık ettin be! Bunu kor muyum yanına. Her bir kurşun helal olsun sana. Gördüğüm yerde gebertemezsen Gavur Ali demesinler. Benim bacımı kaçıracaksın ha! Alacağın olsun" deyip bangır bangır bağırıyor köy meydanında.
Şu da var ki, köylü içten içe seviniyor. "Oh oldu! Dinsizin hakkından, imansız gelir! İyi etti Süleyman. Oh etti! Burnu sürtsün azıcık gavurun. Anlasın dünyanın kaç bucak olduğunu" diyor.
Gavur Ali fellik fellik her yerde arıyor Süleyman'ı. Haber göndermediği yer kalmıyor. İzini sürüyor. Arıyor tarıyor boş. Süleyman'la Dudu kayıp. Sanki yer yarıldı yerin içine girdiler. Aradan haftalar geçiyor, aylara geçiyor. Bir haber yok. Gavur Ali delirdikçe deliriyor. Bakıyor olacak gibi değil, işin şeytanlığına vuruyor. "Canım ne var ki aramızda. İki gönül bir olup, karar vermişler kaçmışlar. Kan davası mı bu! Gençler, bir hatadır yapmışlar. Gelsin elimizi öpsünler barışalım. Et tırnaktan ayrılır mı? Ne de olsa bacımın eşi benim de eniştem sayılır.”diye laf salmış ortalığa.
Bu sözleri varıp Süleyman'ın kulağına ulaşmış. Bir yandan yakalanmak korkusu, bir yandan arkadaşına fazla yük olma duygusu, zaten üzüyormuş Süleyman'ı. Köylüleri gelip Gavur Ali'nin yumuşadığını söyleyince çok seviniyor Süleyman. Tezden hazırlığını yapıyor. Dudu'ya da anlatıyor durumu. "Abinin yüreği yumuşamış. Gelsin el öpsünler, barışalım diyormuş. Usandım saklanmaktan. Bitsin bu korku eziyet. Gider babanın, ananın, abinin elini öperiz. Hısam akraba da girer araya. Olur biter bu iş."
Dudu kararsız bu konuda. Korkuyor çünkü. "Sen abimi bilmezsin. Deve kini vardır onda. Şeytanlığına düşünüyordur bu işi. Benim gönlüm razı değil ama sen bilirsin."
Sözün kısası, karar alıp akşama doğru atlarına binip, koyulmuşlar yola. Dervent Deresini yatsıya doğru tutmuşlar. Dervent Deresi de dere hani. Dumanlı dere. Boranlı dere. Azgın dere. Göz gözü görmüyor. Zor zor yol buluyorlar. Gecenin bir yarısından sonra Kaymaklı'ya ulaşıyorlar. Anası babası sarmaş dolaş Süleyman'ın. Süleyman'ı bırakıp Dudu'ya sarılıyorlar; onu bırakıp yine Süleyman'a sarılıyorlar. Durumu sergiliyor baba. "Gavur Ali'nin gönlü oldu. Gelip el öpsünler demiş. Babası anası da onun ağzına bakıyor. Sabah üç beş büyük de bulalım, birlikte gidersiniz. Olur biter."
Sabahı zor etmişler Süleyman ve Dudu. Çabucak kalkıp kahveye inmiş. İnmiş ki büyüklerden birkaç kişi alıp, kayın babasına gitsinler. Girip selam vermiş kahvedekilere. Dostlarla sarmaş dolaş, hoşbeş. Demeye kalmadan, kahve kapısı gürültülü bir tekmeyle açılmış. Gavur Ali hışımla girmiş içeri. Süleyman arkadaşlarıyla masada oturuyor. Doğruca Süleyman'a yürümüş Ali. "Vay Kahpe dölü vay. Vay ki düştün tuzağıma sonunda. Sen kim, benim bacımı kaçırmak kim? Benim şerefimle oynayacak adam mısın sen?" deyip, belinden silahını çıkarmış. Alnına çevirmiş namluyu. Süleyman ne olduğunu anlamaya fırsat kalmadan yıkılmış yere. Kaymaklı kahvesi an ababa günü. Masalar sandalyeler girmiş birbirine. Gavur Ali silahını kınına koyup, çıkmış dışarı. Dağ yolunu tutmuş yeniden.
Dudu haberi duyunca yerlere atmış kendini. Süleyman'ın anası babası deli divane. "Yediler oğlumu. Kalleşlikle yediler" deyip yerlerde sürünüyorlar.
Olay halkın diline başka yansıyor. Dervent Deresi'nden alıp, Kaymaklı kahvesine türküyle taşıyorlar olayı. Varıp varıp günümüze de türküyle ulaşıyor.
DERVENT DERESİ
Dervent Deresi'ni duman bürüdü,
Dumanın içinde Dudum yürüdü,
Kaldır Dudum kollarını göster yüzünü,
Dudumun yollarında kıydım canımı.
Kaymakçı kahvesinde masa kuruldu,
Masanın başında Süleyman vuruldu,
Saatine varmadan Ödemiş'e duyuldu,
Kaldır Dudum kollarını, göster boyunu,
Dudumun yollarında kıydım canımı.
Bilgi: Yaşar Özürküt
Yorumlar
Yorum Gönder