HALKASIZ KÖLELER!
Nedret, başını cama dayamış gökten
boşanırcasına yağan yağmur damlalarının akışını izliyordu.
"Ne kadar da hızlı
yağıyor!" diye düşündü. Sanki bir yerlere yetişme telaşındaymış gibi hızlı
hızlı akıyordu caddelerden yağmur suları.
"Hepsi akıp gidiyor"
diye düşündü, hiçbir şey yerinde durmadığı gibi.
Durmuyor muydu sahi? Durmadan aynı
şekilde sürüp giden hiçbir şey yok muydu tanık olduğu?
Vardı da, unutmuş muydu yoksa?
Camdaki aksini fark ettiğinde
gözleri doldu: Karanlığın içinden bakan bir çift göz, güzel sarı dalgalı
saçlar, mutsuz bir tebessüm...
Evrenin içinde bir yerlerde, donup
kalmış, hiç bir yere kımıldayamayan bir yalnız kadının hayaliydi o.
Araya giren yalnızca zaman mıydı
acaba?
Ard arda çakan şimşeğin aydınlığı ve
sesi Nedret'i bir anda uzaklaşıp, siliverdi camdan.
Genç kadın içeriye yatak odasına
gidip yatağına uzandı.
Yağan yağmur onu çok gerilere
üniversitede okurken ki yıllara götürdü.
++++++++++++
Nedret, İzmir'de varlıklı, iyi
eğitim almış ana-babanın elinde erkek kardeşiyle büyümüş mutlu bir kızdır.
Ne var ki, babası 37 yaşındayken
hakkın rahmetine kavuştu ve anacığı 33 yaşında dul kaldı.
Nedret 15, kardeşi ise13 yaşındaydı.
Baba ölünce ana ve iki evlat
birbirlerine iyice kenetleniyor.
Ana, eşinden kalan iş yerinde
çalışıyor iki evladını okutuyor.
Bu arada uzaktan akrabaları
geliyor evlerine misafir olarak.
Aile, Nedret'i beğeniyor ve
oğullarıyla tanıştırıyor.
Üç-beş gelip gitmenin ardından
nişan oluyor.
Nişan olduktan sonra, damat adayı
memleketine gitmek istemiyor.
Ana-baba o kadar öfkeleniyor ki,
düğün için hiç bir katkıda bulunmuyorlar ve evlatlarını terk ediyorlar.
Nedret'in anası, kendilerine ev ve
araba alıp damada iş veriyor.
Ana, Nedret'in evlendiği sene meme
kanseri oluyor ve tedaviye başlıyor.
Bu arada eve minik bir kız çocuğu
geliyor. Nedret ana olmuştur.
Çok geçmeden damadın ailesi eşine
baskı yapmaya başlıyor.
İstanbul'a gideceklerdir.
Nedret istemez önce. Anası
hastadır ve ilgiye ihtiyacı vardır.
İnat etti gitmedi.
Eşi yedi ay sonra geldi teklifini
yeniledi ve Nedret çocuğu olduğu için kabul edip eşinin ailesinin yanına gitti.
Aile doğuludur. ilk günden
baskılar başladı. Giyim, hal-tavır ve annesiyle görüşmeme gibi baskılar evde
hapis hayatı.
Çocuğuyla ilgili karar bile
veremiyordu.
Aklı hep hasta olan anasındaydı.
Bir gün karar alıp eşine,
"ben ayrılmak istiyorum. İzmir'e geri dönüyorum" diyor.
Sadece, "git!" diyor.
12 sene sonra gelip, kızını bir
kez görüyor ve bir daha da görünmüyor.
Sonradan duyduğuna göre; evlenmiş çocukları olmuş,
mutlu-mutlu yaşıyorlarmış.
Erkek kardeşi üniversiteyi
bitiriyor güzel bir evlilik yapıyor bu arada da yeğenini topluma kazandırmak
için iyi eğitim almasına yardımcı oluyor.
Aradan epey bir zaman geçiyor ve
Nedret bir arkadaşının sayesinde Ankara'dan bir beyle tanışıyor.
Arkadaşlık teklifini kabul
ettikten sonra; Nedret mutluluk deryasına düşüyor.
Şiirler, güzel sözler,
iltifatlar...
Nedret, yılların verdiği
yalnızlıkla adama hemen bağlanıyor.
İş ciddiye binince, "benim
hiç bir şeyim yok sadece muhasebecilik yapıyorum" diyor.
Nedret, "önemli değil, sen
kızıma iyi davran yeterli" diyor ve evleniyorlar.
Annesi, evlerinin kirasını ve
kızının okul masraflarını her türlü ihtiyaçlarını karşılamaya devam ediyor.
"İlk altı ay iyi ki evlenmişim"
dedim. "O kadar çok sevmiştim ki işe giderken o Ankara’nın soğuğunda yolun
sonu görünene kadar arkasından bakardım. Çocuğummuş gibi üstüne titrerdim bir
dediğini iki etmezdim. O da bana karşı iyiydi. Diye anlatmasına devam etti Nedret.
Altı ay sonrasında "neden
çocuğumuz olmuyor?" diye doktora gittik. Doktor yüzümüze karşı, "çok
zor çocuğunuzun olması" deyince inanılmaz bozuldu. Üç yıl evli kaldığı ilk
eşinden de çocuğu olmamış ama kabul
etmiyordu.
Ben onu teselli etmek amacıyla,
"bizim zaten bir kızımız var o bana da sana da evlat olur" dediğimde
ateş gibi parlayarak, "nerden benim kızım oluyor elalemin çocuğu"
diyerek bana bağırdı.
"Benim bozuk psikolojimle
uğraşamazsın artık" dedi ve sonra da gerçek yüzü ortaya çıkmaya başladı.
İnternette bayanlarla yazışıyor,
bana hakaretler ediyor, "ben seni çocuk doğurasın diye aldım,
doğurmayacaksan defol git" diyecek kadar şuursuzca hakaretler ediyordu.
"Ben bunları şimdi üstü
kapalı anlatıyorum" dedi Nedret gözleri dolarak.
"Her akşam evde olay
oluyordu. Bütün mobilyaların kumaşlarını kesip parçaladı, kırıp döktü. Sürekli
içti ve gidip geceleri parklarda yatmaya başladı. Bu böyle bir buçuk yıl
sürdü."
Sinir sistemin o kadar bozulmuştu
ki hastalandım. Ameliyat olmam gerekiyordu İzmir'den annem ve kardeşim geldi.
Kendisi hastaneye gelmediği gibi
doğru anasının evine gitmiş.
Çıkışta eve geldiğimizde anamı ve
kardeşimi evden kovdu.
Aynı gün akşam eve geldiğinde;
"annemler gittiler. Bundan sonra maddi yardım da yapmayacaklarmış"
dedim.
Vay! Sen misin bunu diyen.
"Burada ben tek başıma mı
kalıyorum tabi ki bize yardımcı olacaklar, hatta mal-mülk de verecekler"
diye bağırmaya, hatta kızıma hakaretler etmeye başladı.
Sonrasında kızım beni yanına çağırdı
"anne dedi. Yakışıklı değil, kültürlü değil, parası yok sen bu adamın ne
diye kahrını çekiyorsun? Seni öldürecek"
16 yaşındaki bir çocuk bunun
gözlemlediyse ben neyi düzeltmeye çalışıyordum?
Kızımla birlikte onun evde
olmadığı bir günde eşyalarımızı toplayıp ana evine, İzmir'e döndük.
Aynı gün akşamı arayıp arsızca,
"neden para bırakmadan gittiniz? Hiç olmazsa eve halı perde alırdım"
dedi.
Bir erkeğin bu kadar
alçalabileceğini düşünemezdim.
Boşanmamak için tehditler savurdu,
hiç birisini ciddiye almadım.
"Boşanmazsan tazminat ve
nafaka davası açarım" dedim ve bir ay sonrasında boşandık.
"Onu unutabildim mi? Hayır.
Ne zaman yastığa başımı koysam aklıma geliyor ve içim acıyarak göz yaşı
döküyorum. Ben niye bu kadar sevdim, niye bu kadar acı çekiyorum? Diye isyan
ediyorum. Zamanla geçecek bu acılar biliyorum. Ama vakit alacak. Tek tesellim
kızımın ve ailemin olması" deyip anlatmasını bitirdi.
Betül Erdoğan
Yorumlar
Yorum Gönder