BİZİM ÇOCUKLUĞUMUZDA Kİ BAYRAMLAR!
Bizim
çocukluğumuzda Ramazan bayramlarının anılarında ilk akla gelen Davulcu Yaşar
Emmi’dir. Ramazan boyunca kar-kış demeden sahura kadar davul çalar sonra da,
bayramdan üç-beş gün önce kapı kapı dolaşarak bahşişini toplamak için, peşine
takılmış bir sürü çocukla birlikte maniler söyleyerek mahalle mahalle
dolaşırdı.
Bayramlar dost ve
akrabaların birbirlerini ziyaret ettikleri hediye verdikleri, çocukların,
kimsesizlerin, fakirlerin sevindirildiği, dayanışma ve sevginin canlı olarak
yaşandığı günlerdir.
Hepimiz “Eski
Bayramlar!” diye başlarız genelde bu türlü yazılara. Hepimizin anlatacak eski
bir bayram anısı muhakkak vardır. Herkesin bayramı eski ve anlamlıdır. Neden
insanlar hep “Aahh! o eski bayramlar nerde?"” diye başlar konuya? Ne vardı
ki “Eski Bayramlar” da. Neden o çocukluğumuzdaki bayramları özlem duyulan
şeyleri yeni bayramlara, taşıyamadık? Yoksa bu “Eski Bayramlar” anıları, bizim
geçmişe, çocukluğumuza, gençlik yıllarımıza duyduğumuz bir özlem olabilir mi?
Eski bayramlarda
neler vardı?
Artık geri
getiremeyeceğimiz çocukluğumuzun bayramları mı güzeldi, yoksa çocukluğumuz mu?
Zaman değişiyor. Bu değişimle birlikte adetler gelenekler de değişiyor. Zamanın
değişmesi ile birlikte yitirilen değerlerin yerlerine konulmaya çalışılan başka
yenilikler kabul görmemekte ve böylece eskiye özlemimiz artmaktadır.
Bizim
çocukluğumuzda radyo dinlenirdi. Şarkılar, türküler, arkası yarınlar ve bayram
özel programları.
En çok
sevindiğimiz olay ise; bayramdan bayrama alınan giysiler ve ayakkabılardı.
Bayram anılarında en çok anlatılanlar ayakkabılardır, rengi de hep kırmızıdır.
Herkes çocukluğun da mutlaka bunlarla başucunda uyumuş ve uyanmıştır bayram
sabahlarına. Hazır elbisenin satılmadığı, konfeksiyonun henüz olmadığı yıllarda
hemen hemen herkesin evinde ayaklı bir dikiş makinesi bulunurdu. Anneler, ya
çocuklarına evde dikerler ya da mahallelerde bu işi yapan terzi kadınlara
diktirirlerdi.
Biz şanslıydık.
Elbiselerimizi halam dikerdi. Basma kumaş dedikleri çiçekli çiçekli, yanlarında
cepleri olan fistanlarımızla havamız bir başka olurdu. Bayram el öpmesine
çıktığımızda verilen şeker ve demir paraları ceplerimize koyardık. Şimdiki gibi
çantalar yoktu.
Bayramdan önceki
hazırlıklar her yerde hemen hemen aynıdır. Her evde bayram öncesi temizlik
yapılır, perdeler yıkanır, tahtalar fırçalanır halılar –kilimler yıkanırdı.
İlçe’de bir hareketlilik, alışverişte bir canlılık görülürdü. Bayram öncesi
esnafta bozuk para sıkıntısı başlardı. Herkes, bayram için para biriktirirdi
çocuklara vermek üzere. Benim dedemin fırını vardı ve ben bayram paralarımı ona
verirdim oda bana kağıt para verirdi. Bundan o kadar gurur duyardım ki.
Bayramlardan on
gün kadar önce evlerde bir biçki-dikiş telaşı başlardı. Herkes kumaşlarını alır
mahalle terzisine giderdi.
Terziler elbiseleri
yetiştirebilmek için sabahlara kadar çalışırlardı, haftalarca öncesinden
sipariş almayı bırakırlardı. Terzi İsmail’in, terzi Ahmet’in, terzi Kenan’ın
dükkanları tam kapasite ile çalışırdı.
Bakkal dükkanları
da ful çalışırdı. Market olmadığı için, un şeker ve pirinç satmayı baş
edemezlerdi. Kasaplar da öyle. Bayramlık etlerini almaya insanlar günler
öncesinden gider sıraya girerdi. Bizim memleketin en iyi şekercisi benim
eniştemdi. İbrahim eniştemin yaptığı şekerleri kimse yapamazdı.
Sokaklarda, köşe
başlarında muhallebiciler olurdu. Onlardan alır yerdik.
At arabalarını
süslerler onlara binip gezerdik. Bayramdan bayrama kurulan salıncaklara biner
sallanırdık keyifle.
Leblebiler, leblebi
unu, kuru üzümler, fındıklar, akide şekerleri, sütlü şekerler, şekerci dükkanlarının
önündeki tezgahlarda, biz çocuklar için satışa sunulurdu bayramdan önce.
Bayram öncesi evlerde
kahve hazırlanırdı. Annem kahve alır ve kendi kavurur kendi çekerdi. Evin içi
saatlerce mis gibi kahve kokardı.
Berberlerde ise
tıraş için saatlerce sıra beklenirdi. Kimi berberler sabaha kadar çalışırdı. Hamamlar
da bayram için önemli yerlerin başında gelirdi. Her evde banyo yoktu ve anneler
çocuklarını toplar hamama götürürdü. Bayramdan önce muhakkak hamama gidilip
kese yaptırılırdı.
İlçe’mizde
Cumartesi günleri Pazar kurulurdu. Bayramdan önce kurulan son Cumartesiye,
“Bayram Haftası” denilirdi ve o gün pazar adeta bir panayır yerine dönerdi. Bu
günkü gibi otobüs veya dolmuşun olmadığı
köylerden insanlar eşek üzerinde saatlerce süren yolculuklardan sonra bayram
alışverişi için İlçe’ye inerler, getirdikleri ürünleri sattıktan sonra dönerken
de bayram alışverişlerini yaparlardı. Ellerinde kalan paralarıyla da uzun
çarşıya gidip çocuklarını kumaş alırlardı. Bu gibi ürünleri satanlara
“Manifaturacı” denirdi. Manifatura kelimesinin bize İtalyanca’dan geldiğini
duymuştum çocukken. Büyüyünce araştıracak, (İtalyanca’da da “Manifattura” dır.)
fabrikada dokunmuş bez, kumaş gibi tekstil ürünlerine verilen isim olduğunu
öğrenecektim. İlçe’mizde uzun çarşı boydan boya bu dükkanlarla dolu idi. Şimdi
ise aynı caddede bunlardan birkaç tane kaldı.
Ve sonra; Bayram
sabahı gelir çatardı. Bayram, sabah kılınan namazla başlardı. Babamın gittiği
sokak başındaki “Yeşil Cami’y di”. Namaz sonrasında cami çıkışında ilk
bayramlaşma başlardı. Dost komşu ve arkadaşlarla cami çıkışında
bayramlaşılırdı. Yılda iki kere yapılan bu ibadet insanı o günlere ait bir
huzurun içine götürürdü. Herkes çıkışta samimi bir şekilde birbirine sarılırdı.
Bayram namazından
sonra, herkes kabristana gidip ölmüşlerini ziyaret ederdi.
Bayram
sabahlarında, her evde yemek yenirdi. Çorba-et-pilav- tatlı. Yemek yemek
adettendi. Annem bir gün öncesinden hazırlardı her şeyi.
İnsanlar o zaman
mutluydu. Saygı-sevgi-muhabbet vardı.
Evdeki
bayramlaşma faslından sonra akrabalara giderdik. Sonra paraları cebe atıp
bayram yerine koşardık.
Akşama kadar
gönlümüze eğlenir eve döndüğümüz de paralarımızı sayardık ne kadar kaldı diye.
İçtiğimiz “Uludağ” gazoz şişelerinin kapaklarını atmaz onları ezer dümdüz yapar
oyun oynardık, içinden artist resimleri çıkan sakızlar alırdık. Horoz
şekerleri, şemsiye çikolata ve sütlü şeker. Onları yerken arkadaşlarımızla duvarların
üstlerine oturur sohbet ederdik.
Bazen uzun bacaklı
veya ip cambazlarının gösterilerine giderdik.Telin üzerinde ellerinde sırık gösteri
yaparlardı ip cambazları. Motorsiklet cambazları ise motorları ile duvarda
gezinirlerdi ve ben çok korkardım.
Erkek
arkadaşlarımız mantar tabancası alırdı ondan da çok korkardım. Annem hep
tembihlerdi. “Aman, mantar tabancası alıp patlatma!” diye.
Çocukluğumuzdan
bu yana günümüze kadar gelebilmiş şeylerden biri de pamuk şekeridir. Bugün hâlâ
AVM’ler de, sokak aralarında, okul önlerinde ve çocuk parkları etrafında
yapılıp satılmaktadır. Hammaddesi toz şeker ve gıda boyasıyla yapılan bu pamuk
şekerlerini her çocuk çok sever.
Bütün bu
yazılanları okuyan genç arkadaşlarım için , bizim yaşadıklarımız “eski bir
hikayeden başka bir şey değildir!.. Eski bayram anılarımız bizim için yaşanmış
ve eskimeyen bayram anılarıdır. Bizim için mutlu yaşanmış tadını çıkartarak yaşanmış
tatlı anılardır. Biz yaşadığımız bu iki üç günlük bayram mutluluğunu bir dahaki
bayrama kadar tekrar yaşanmak üzere sımsıcak yüreğimizde saklardık.
Erkek arkadaşlarımın
askılı kısa pantolonları, içindeki mavi-yeşil kısa kollu gömlekleri,
ayaklarındaki pırıl pırıl parlayan yeni ayakkabıları, kız arkadaşlarımın ve
benim belden büzgülü iki yanı cepli bol
çiçekli fistanlarımız, dizlerimden hiç eksik olmayan ve iyileşmeyen yaralar ( o
kadar çok düşerdim ki ) çok uzak geçmişte kalan taptaze anılarımdır.
Çocukluğumuzda ki
değerler birer birer yok oldu gitti.
Yukarıdaki anlatmaya
çalıştığım belgesel gibi, yaşanmış kayıp bayram anılarımda yitirdiğimiz önemli
şeylerden biridir komşuluktur. Zaman ve şartlar büyük aile geleneklerimizi
dağıttı. Eski bayramlarda aileler ya bir arada veya aynı mahallede birbirlerine
yakın yaşarlardık. Bayram dışında da birbirimizi sık sık görürdük. Bayram
günleri ise adeta bir şölen havası içinde geçerdi. Yitirdiklerimizden biri de
bu güzelliklerdir. Büyük aileler dağılmıştır. Bayramlarda büyüklerine gidip el
öpenler azalmış eski aile yapısı ve mahalleler, kasabalar değişmiştir!..
Şehirlerdeki yaşam
koşullarının ağırlaşması, apartman kültürü, televizyon, internet dünyamızı
daralttı, sosyal ilişkileri unuttuk, evlerimize kapandık birbirimizi kaybettik.
Bayramlarda ana-baba ziyareti yerine tatile gitmeyi tercih ettik.
Çocukluğumuzda ki mutlulukları, komşulukları yaşayamaz olduk. Anıları
yüreklerimize gömdük. En iyi komşularımız, komşuluklar puslu bir geçmişte
kaldı.
Ben de böyle,
Bayram özlemimi yazarak bulmaya çalıştım…
Hepinize çocukluğumuzda
ki gibi, şeker tadında güzel Bayramlar diliyorum.
Betül Erdoğan
Yorumlar
Yorum Gönder