HALKASIZ KÖLE!
Yıl 1998
Alanya'da tatildeyim.
Deniz kenarında oturuyor, müzik dinleyip bol-bol kitap okuyorum.
O gün, öğle sonrasıydı.
Birden aklım Bekir Yıldız'a takıldı.
Onun hep, "Halkalı Köle" isimli kitabını okumak istemiştim ama fırsat bulup okuyamamıştım.
Hemen giyinip çıktım ve şehir merkezindeki kitapçıları dolaşmaya başladım.
Bir kaç kitapçıdan sonra;
Şükür bulmuştum kitabı.
Sahile gelip kitabı okumaya başlamadan önce volkman'den haberleri dinlemek istedim ve ilk haber beni adeta oturduğum yere mıhladı!
Bekir Yıldız hayatını kaybetmişti.
Bu nasıl bir tesadüftü? Aradan yıllar geçti ben hâlâ çözemedim.
Bekir Yıldız'ın "HALKALI KÖLE!" isimli kitabını bilmeyen yoktur.
Bir çaresiz erkeğin öyküsünü anlatır ve genelde erkekler okumuştur o kitabı.
O kitabı okuduktan sonra, hep düşünmüşümdür.
Evet,"HALKALI KÖLE!" ler var.
Ama ya, "HALKASIZ KÖLELER?"
O kadar çok ki!...
Gelin bir tanesinin hayatını okuyalım.
*
Zeynep benim Aerobic ve Step derslerime giren öğrencimdi. Öykü onun öyküsü:
Bu öyküyü okurken, "Ne kadar da basit ve çirkin davranmış; kadınlığına yakışır mı?" diye yorum yapabilirsiniz.
"Ben asla yapmam!" diye de düşünebilirsiniz.
Ve ya, "Oh ne iyi etmiş, eline sağlık" da diyebilirsiniz. Sonuçta bizler de böyle bir durumla karşılaşırsak, gerçekten ne yapacağımızı, nasıl davranacağımızı, nasıl bir tepki göstereceğimizi bilemeyiz. Aklı başında, kültürlü, kariyer yapmış genç bir kadının yaşadıklarıydı bunlar. Aldatılmış, onuru kırılmış bir kadının boşanma öyküsü bu.
Bekar kadınlara sorsanız, "Eşiniz sizi aldatırsa ne yaparsınız?" diye. "Ben de onu aldatırım!" derler saçmaladıklarını bilmeden. Aldatma konusunda ne çok şakalar yapılır her yerde. Oysa aldatma şakaya gelemeyecek kadar ciddi bir konu. Ama insan aklının ucundan bile geçmeyecek tepkiler yaratabiliyor. Bakalım şimdi yaşadığı o acı dolu günleri nasıl geçirdi Zeynep.
Aldatılmış ve boşanmak üzere olan bir kadının tepkilerini önceden tahmin edemezsiniz. Sakın anlamsız-anlamsız, "Benim karım çok olgun kadındır; yapmaz böyle!" diye düşünmeyin. Hiç belli olmaz.
Aldatılmıştı Zeynep. Hem de yıllarca, farklı kişilerle aldatılmıştı. Hep hissetmişti ama peşine düşmemişti. Ona o kadar inanıyor ve seviyordu ki; ayrıca araştırmayı kendine yakıştıramamıştı.
Kesin olarak aldatıldığını bir Mart ayının soğuk bir akşamında, eşinin müthiş bir hatası sonucu (cep telefonunu ortada bıraktığında) tesadüfen öğrendi. Ağladı, kahroldu, yumrukladı, bağırdı, hakaret etti telefonu parçaladı.
Kendini dışarıya atıp, çılgınlar gibi yürüdü, koştu sokaklarda gece boyu. Peşine takıldı eşi ama hiç üzüntü duymadığı bir gerçekti. Sanki bıyık altından gülüyor, kendiyle gurur duyuyordu.
İnkar etti, hep inkar etti aldatmalarını. Ama sevgilisiyle görüşmelerine de devam etti. Zeynep'e hiç acımadan.
Bir kaç gün sonra;
Zeynep Adliyeye gitti. Boşanma davası açtı. Usulü bilmediği için, seyyar bir adama dilekçe yazdırdı, onun iğrenç pis bakışlarına maruz kaldı. "Benim buralarda ne işim var?" Diye sorguladı kendini.
O kadar öfkeliydi ki, gidip eşinin arabasının camına hakaret notu bıraktı. Bunlardan utanıyordu. Evde, her şeyini karıştırdı. Elbiselerini, kimliğini, ehliyetini, resimlerini yırttı. Oysa o erkek onun canıydı. Yüreği kan ağladı. Ama ayakkabılarını da çiğnedi, pijamalarını da kesti. Kendisinin ütülediği gömleklerin, elbiselerin, yıkadığı çamaşırların üstünde çapkınlık kokusu vardı sanki. Hepsini kesip attı. Bunları yaptığı için de kahroldu.
O ki; bir kariyeri olan, az çok görmüş geçirmiş, sevilip sayılan bir kadın... O ki; tüm bunları yaptı. Bağırarak ağladı her yerde. Herkese anlattı tek-tek. Sokakta bile. Kontrolünü tamamen kaybetti. Bundan da nefret etti. Ama yaptı.
Sonunda boşandı.
Boşanınca rahat edeceğini, aradığı gönül huzuruna kavuşacağını düşünmüştü. Ama olmadı.
Önce iş yerinde ki patronu yemeğe davet etti. "Yemek yiyelim, oturup dertleşelim!" dedi.
Sonra; mesai arkadaşlarından bir kaç kişi kendisine yardımcı olmak (!) istedi, kabul etmedi.
Çok yalnızdı, çaresizdi. Şefkat ve ilgi bulmak için kendisine yakınlık gösteren bir erkekle arkadaşlık etmeye başladı.
Ne kadar iyi kariyer sahibi, ne kadar iyi arkadaş çevresi olsa da, bitip tükenmeyen eleştiriler bunaltmaya başladı Zeynep'i.
Oysa ki; yapıp kendine yakıştıramadığı hiç bir şey yoktu.
Yaşadığı kötü anılar hiç yakasını bırakmıyordu Zeynep'in. Bu anılardan kurtulamıyordu.
Kısa bir süre sonra, erkek arkadaşının da kendisini aldattığını öğrendi. Cep telefonundan bir sürü mesajlar okudu.
Boşandığı eşi gibi, o da inkar etti.
Zeynep, hemen o erkeği terk edip ayrıldı ve kendini işine verdi.
Bu kez de çevresindeki insanlar, "Bak gördün mü, şimdi de sevgilisinden ayrılmış!" "Demek ki kendisi suçlu!" Demeye başladılar.
Oysa ki; mutsuz bir aileden gelmiş ve eşine asla mutsuzluk yaşatmamak üzere hayatını onunla birleştirmişti. Onunla hep mutlu olmak istemişti. Bu da onu sevme nedeniydi.
Şimdi,şu yaşadıklarını düşünüyor ve "ASLINDA BİZ DE HERKES GİBİYMİŞİZ!" Diyordu.
Aldatılmak için bir erkeğin karısı olmak yeterliydi. Bir kusurunuzun olması gerekmiyordu. Bunu çok iyi anlamıştı Zeynep.
Aldatmak bir gönül kırmaktır. Tamiri mümkün değildir. Zeynep'in gönlü de çok kırılmıştı.
Henüz 25 yaşındaydı Zeynep.
Ve eşinden ayrıldıktan sonra yaşadıklarını düşününce, tam bir "HALKASIZ KÖLE!" olmuştu.
Evli olup "HALKALI KÖLE!" olmak mı, bekar olup "HALKASIZ KÖLE!" olmak mı iyi?...
Ben bilemedim.
Siz biliyorsanız söyleyin.
Betül Erdoğan
Yorumlar
Yorum Gönder