Ağgül Seni Cemekanda Görmüşler!




Ağgül'e gidip sorsalar; deseler ki, "Söyle bize Ağgül terk eder misin? Yıllardır sözlü bildiğin Mustafa'nı terk edebilir misin ?" Ne cevap verir acep Ağgül. Terk ederim diyebilir mi ki hiç seven sevdiğini terk eder mi? Ama töreler gelenekler ana babanın baskısı alıp götürür seveni sevdiğinden. Ardında  kalan derdini türkülere döker. Türkülere sığınır, içinin ateşini türkülerle boşaltır. Giden gittiğini bilir, derdini içine atar acısını tek başına yaşar.

Derler ki, Ağgül köyün varlıklı mı varlıklı Mürsel ağanın kızıdır. Güzel mi güzel, narin mi narin ,simsiyah saçlar, kestane rengi gözler, ceylan gibi  seke seke yürür, yürekleri yakarmış. Köy gençlerinin hepsinin gözü Ağgül’deymiş. Ama o kimseye  bakmazmış. Nedeni de Mustafa. Herkes çok sayar severmiş Mustafa 'yı. Yoksul bir ailenin çocuğu olan Mustafa babası öldükten sonra evin bütün sorumluluğunu yüklenmiş, anasını ele muhtaç bırakmamış. Alnının teriyle kazancını sağlar. Bazen zorlansa da yakınmaz Mustafa. Ağgül'üne de kavuşursa tasası kalmayacak. Gel gör ki, Ağgül'ün babası vermeye niyetli değil. "Mustafa kim oluyor ki bizden kız isteyecek o ilkin aç karnını doyursun" diyormuş. İyi ama Ağgül öyle demiyor. "Bir lokma bir hırka olsun yeter fazlasını istemem" diyor diyor ya dinleyen kim. Babası tam bir şehir adamı düşkünüymüş "Şehirli adam köylüden daha iyidir bizim Şefketgil şehre gitti de eli yüzü güldü temiz yiyor temiz giyiniyorlar, benim kızım da şehirli adama layık" diyor da başka bir şey demiyormuş. Onlar öyle diye dursun Mustafa ile Ağgül sık sık buluşup gece karanlığında  el ayak çekildi mi soluğu Ağgül'lerin bahçesindeki ceviz ağacının altında alırlar ve "Yarın son olsun kaçıp gidelim buradan" diye söyleşip ayrılırlarmış. Üç gün beş gün, üç ay beş ay hep sözleşip, hep yarına bırakıyorlarmış. Sözün kısası altı ay geçiyor aradan.

Günlerden bir gün Mustafa yine gelip cevizin altında beklemeye başlar. Ay çıkıyor, tepeyi aşıyor,  kayboluyor Ağgül gelmiyor. Cevizin altında uykuya dalıyor. Mustafa, sabahın gün ışırken uyanır; gördüğü düşü hayra yormaya çalışır. Daha sonra köyün kahvesine gider. Dalgın dalgın çayını içerken çocukluk arkadaşı Zamir gelir kahveye. Oturur  Mustafa'nın yanına yavaştan "Ağgül’ü akşam vermişler lokumu dağıttılar elini çabuk tut kaçır yoksa havanı alırsın" demiş. Mustafa ayılmış birden "Demek işin içinde bu varmış onun için gelmemiş Ağgül" diye konuşmaya başlamış kendi kendine. "Şehirli bir tanıdıklarının oğluna vermişler. Keleşzadeler'in oğluymuş. Varlıklı adamlardır konakları dillere destan saray yavrusu gibi. Elini çabuk tut yoksa gitti gider Ağgül" deyince yüreğine  bir  od düşmüş Mustafa'nın. Yan babam yan. Akşamı zor etmiş Mustafa. Hemen koşmuş ceviz ağacının altına sabaha kadar beklemiş. Hatta ertesi akşama kadar da beklemiş gelen giden yok. "Daha kaç gün oldu sözleşeli ne çabuk sözünden döndü" diye içi içini kemirmeye başlamış. Bir yandan da ümidini yitirmiyor "Ağgül bensiz yapamaz döner gelir bir gün" deyip ceviz ağacın altına  gidiyormuş sık sık. Derken düğün günü gelip çatıyor Keleşzadeler'in düğünü de şanına uygun davullar zurnalar çifter çifter, kazanlar kaynıyor. Düğünleri üç gün üç gece sürüyor. Mustafa da daha fazla dayanamayıp köyden kaçıp dağlara gidiyor. Ama uzaklaşamıyor gözü ceviz ağacındadır hep. Dönüp dolaşıp düğünün son günü köye geri geliyor. Ağgül’ü arabaya bindirmişler araba ağır ağır yola koyulmuş gidiyor. Mustafa da köyün en yüksek tepesi olan Kırlangıçtepe'ye tırmanıyor. Şehre giden yol ayaklar altında düğün alayını gözden kaybolana dek seyreder. Mustafa kolu kanadı kırılmış bir kuş gibi ne yapacağını bilemez. "Ben Ağgül'süz nasıl yaşarım, ama döner bir gün mutlaka kaçar gelir bana" deyip umutlanmış. Günler günleri kovalar, aylar ayları. Hiçbir haber yok. Tek haber, arada şehre inenlerden yolu düşüp konağın önünden geçenlerden gelirmiş. Ağgül'ü yüzünü cama dayamış dalgın dalgın düşünürken görürlermiş. Mustafa'yı da en son elinde bir ceviz fidanıyla Kırlangıçtepe'ye tırmanırken görmüşler. Tepenin en görünür yerine diker fidanı sonra da yanık sesiyle bir türkü tutturur. O günden sonra kimse bilmez Mustafa'nın nerede olduğunu. Kimi Çukurova'ya yerleşti der kimi “canına kıydı” der. Ama Mustafa'nın son gün yakıp söylediği türkü insanların dilinden düşmemiş. Köyün de sınırlarını aşıp yankılanmış.


Ağgül seni camekan  da görmüşler
Siyah saçın sırma ile örmüşler
Ürüyamda seni bana vermişler
Beni bırakıp ta kor gider misin

Acı poyraz gibi deli esmedim
Kaderime küstüm sana küsmedim
Ben o yardan umudumu kesmedim
Beni bırakıp ta kor gider misin


Kaynak:www.gulum.net

Yorumlar

Popüler Yayınlar