Sarı Yıldız Mavi Yıldız!




Bir varmış, bir yokmuş! Diye başlayalım türkümüzün öyküsüne…

Sivas ilinden bir kervancı Halep’ten mal getirir. Üç yıldır, bu  

kervancılar yurtlarından, ana ocaklarından ayrı düşmüşlerdir. Gurbetin kahrı, üç yılın hasreti

yüreklerinde yanar durur. Kiminin yolunu anası-babası, kimininkini yavuklusu, kimininkini de bebeleri

gözlüyor.

İçlerinden en genci kara yağız, uzun boylu bir delikanlı... Adı Veysel, Veysel'in bıyıkları daha yeni

terlemiş... Herkese gülümseyen gözlerle bakar ve çok sevilir.

Bunlar Halep'ten aylarca yol gele gele, en sonunda, karlı fırtınalı bir kış gecesi Sivas'la Kayseri arası

Yıkık dökük bir Selçuk hanına perişan bir halde kendilerini zor atarlar... Handa gecelemeğe karar verip,

yüklerini çözerler. Bir grup insan çok uzaktan günlerce, aylarca yol alarak yurduna yaklaşır. Yurduna

yaklaştığı

zamana kadar, içinde o kadar rahatsız edici, acıtan bir duygu olmaz…Düşünürken memleket kokusu

insanın burnuna gelir, içindeki anılar depreşir, işte o zaman içinde kıyametler kopar... Bir şey durmadan

seni oraya doğru çeker çeker... "Allah bir kanat verse, bir kuş olsam..." dedirtir.

Sivas çok yakınlardaydı. Kervancılar yerlerinde duramaz oldular. Gece oldu. Yataklarını serip içine

girdiler... Ama hiç birinin gözünde uyku yoktu. Veysel'in yavuklusu…Yavuklusu olduğu gibi Veysel'in

gözünün

önünde… "Yatamıyorum, hayal meyal düşlerden…” diyordu.

Veysel iki de bir yatağından kalkıp, gün ışıdı mı diye, doğudan yana bakıyor… Veysel bir türlü yatakta

duramıyor... Sabah, bir olsa! Şimdi, geceden yola çıkılmaz mı ki? diyor Veysel... Kar kar... Allah'ın belası

bir

fırtına var ki.


Gün ışımadan önce, doğuda, tam günün doğacağı yerde bir yıldız gözükür. Sabah yıldızıdır o… Sabah

yıldızı gözükünce yola çıkılır… Sabah yıldızı bir gözükse… Bu gece, sanki bir yıldır karanlık.

Veysel sevinçle yatağından fırlıyor, çoktan beridir  seyrettiği doğuda kocaman, ışıyan bir yıldız görüyor…

Çıldırmış gibi  bağırıyor:

"Sarı yıldız... Mavi yıldız..."

Aceleyle kervanı yüklüyorlar… Kar fırtına savuruyor her şeyi... Geceye ve sarı yıldıza kar yağıyor… Gece

ve sarı yıldız

üşümüş.

Kervan yola çıkıyor... Kervancılarda sevinç... Geceye, kara, sarı yıldıza karşı şarkılar

söylüyorlar… "Bir bulut oynadı Sivas ilinden… Ucu telli mektup geldi gelinden…" Yarın Sabah Sivas'ta

olacaklar  Allahın izniyle… Veysel'i sorsanız, Veysel, kervandan belki beş yüz metre önde…Atını, ağaçlar

boyu yüklemiş

karları göğüslüyor sanki... At, bazen yorulup bazen yavaşlıyor... Veysel atı öldürecek sanki... Veysel atı

sürekli kırbaçlıyor.

Bir hayli yol alıyorlar... Kar, arada açılıyor, ortalık duruluyor ve Sarı yıldız oturmuş sanki oraya… Sarı yıldız…

Sarı yıldız… Sarı yıldız çoktan kaybolmalıydı… Gün doğmalıydı çoktan dağların ardından. Tan yıldızı

 ışıyınca, biraz sonra gün doğacak demektir... Hani gün nerde?

Kar daha da savuruyor... Fırtına döndürüyor hepsini… Bir zaman geliyor ki kervan toptan kara gömülür

gibi oluyor.

Zar-zor

kervanı kar altından çıkarıyorlar… İçlerinde kimisi "dönelim!" diye teklifte bulunuyor. Ötekiler

dinlemiyorlar... "İşte

sarı yıldız! Biraz sonra nasıl olsa gün doğar..." ve dönmüyorlar. Sarı yıldız ne kayboluyor, ne de

gün doğuyor.


"Biz yorgun ve uykususuz da onun için zaman bize uzun geliyor. Nasıl olsa biraz sonra gün doğacak!.."

diyorlar.

İçlerinden hiçbirinin aklına bu yıldızın tan yıldızı olmayacağı gelmedi. Gözleri yıldızda. Boyuna, kara bata

çıka yol alıyorlar… Sivas ovasının karlar altındaki uçsuz bucaksız düzlüğünde, gidiyorlar gidiyorlar

yol bitmiyor...

Tecrübeli aklı başında eski kervancılar felaketi seziyorlar. Kervancı başıya, Veysel'e, daha öteki gençlere:

"Dönelim!" diye yalvarıyorlar.

Veysel, arkadaşlarına yıldızı gösterip: "Hepiniz bilirsiniz ki yıldız doğduktan sonra gün ışır..."

Arkadaşları ne desinler!.. Bu yıldız doğduktan sonra gün ışır. Ama yıldız ne zamandan beri orada

öylece duruyor... Ne gün ışıyor, ne bir şey… Bir kaç kere dönecek oluyorlar, dönseler nereye dönecekler?

Çaresiz gidiyorlar... En sonunda gide gide şimdiki "Kervan kıran" dedikleri yere varıyorlar. Ve orada bir

tipi başlıyor ki; görülmedik. Kar tepeden tepeye savuruyor göz gözü görmüyor. Sarı yıldız tipinin

arkasında…Ve neden sonra gün

usul usul karşı dağın arkasından gözüküyor. Kervan nerede? Kervanı koydunsa bul!

Bahar geliyor… Bahar gelince toprak kabarıyor… Karlar eriyip çimenler yeşeriyor... Kervan kırandan

geçen ilk

yolcu , atı, eşeği, katırı, develeri, insanları ile bir kervanı orada, kara toprağa üst üste yığılmış buluyor...

Bütün kervan üst üste yığılmış… Yalnız beş yüz metre kadar ileride, toprağa boylu boyunca uzanmış

birisi, atın

dizginleri elinde, ileri doğru uçar gibi yatıyor...Bu Veysel’dir. Üstüne de sinekler inip kalkıyor... Ve onları

yerlerinden

bir santim bile ayırmadan oldukları yere atıyla, katırıyla, eşeğiyle gömüyorlar…Kervan kıran dedikleri

yerden geçerseniz, mezarları görürsünüz. Veysel'in topluluktan ayrılmış mezarı, daha ileri doğru uçar

gibidir.

Bu olay üstüne Anadolu insanları, türlü türlü türküler yakmışlardır. Bu türküleri şairler, şair olmayanlar,

 olayı kim duyup ta yüreği yandıysa ver yansın etmiştir Kervan kıran üstüne. O yere

Kervan kıran dedikleri gibi, o yıldıza da "Kervan kıran yıldızı" demişlerdir… Hangi Anadolu köylüsüne, "Bana

Kervan kıran yıldızını göster" derseniz, hemen size gösterir...

Arkasından da bu olayı anlatır.


Bir yıldız doğdu nur ile
Âlemi yaktı nar ile
Küsülüyüm ben yar ile

Niye doğdun sarı yıldız mavi yıldız
Aman aman evler yıkan yıldız
Evler yıkan beller büken
Kanım döken kervan kıran
Dön dön yâre doğru dön

Yine bugün yaralandım
İndim etrafı dolandım
Tatlı canımdan usandım
Dön dön yâre doğru dön

Sana kervan kıran derler
Bana dertli kerem derler
Yâre ikrar veren derler
Niye doğdun sarı yıldız mavi yıldız



Kaynak: türkü sitesi - turkuler.com

Yorumlar

Popüler Yayınlar