Aşan Bilir Karlı Dağın Ardını!..
Kor yürekli, demir bilekli, başı bulutlarda yiğitlerimiz!
Sadık, vefakar,örgülü saçlı, selvi boylu, badem gözlü, gülen yüzlü, ceylan gibi seke seke yürüyen, Yörük güzeli kızlarımız! Yüreklerinden lav fışkıran, ozanların dillerine düşüp, destansı aşkların türkülere dökülmesine sebep olan Anadolumun efsaneleşmiş aşıkları!..
Güzel Anadolum benim...Aşk'ları efsane olmuş, Kerem ile Aslı’sı, Ferhat ile şirin’i, Leyla ile Mecnun’u vardır. Bir de adlarına türkü yakılan, Telli Senem İle Yazıcı Oğlu Osman Ağa.
Dilim hangisine döner, yürek hangi birine katlanır. Ve kalem hangi birini yazabilir. Yazıp ta baş edebilir ki?..
Gökce gelinler ve koç yiğitlerden kurulu yörük kervanı, Binboğa dağlarını üstünden aşıp gitmişler. Ve an gelmiş yol bitmiş... Yapalak'ta konaklamaya karar vermişler... Yörük beyinin, atlarından bir tanesinden, uzun boylu, süt tenli, ceylan gözlü, huri bakışlı, bakanın bir daha baktığı, görenlerin yüreklerini yaktığı, bir endam iner. Yörük beyinin kızıydı, Senem’di bu. Yapalak, Yapalak olalı, böyle bir güzele çadır açmamış, böyle bir güzele rastlamamışdı. Yayla, böyle bir güzel görmemişti.
Ertesi sabah hemen duyuldu Tanır’a yörüklerin gelip yerleştikleri. Adettendi, yerli halk gelip hoş geldiniz derdi. Birkaç ay
kalıp sonra gidecek olan bu göçebe yörükleriyle kardeş gibi geçinirlerdi. Hoş geldine bölgenin ağası yanına büyüklerini toplar,kadın’ını yanına alır gider, yeni misafirleriyle tanış olurdu. Yine öyle oldu. Tanır’ın şanlı Bey’i Yazıcı oğlu köyünün büyüklerini çağırıp, başlarına da oğlu Osman’ı katıp hoş geldine gönderdi. Atlayıp atlarına, vardılar yörük yaylasına .Yörükler hürmetle yürekten karşıladılar gelenleri. Koşup ağaya haber verdiler.Kara çadırından önce ak saçlı yörük beyi,ardında o ahu gözlü, fidan boylu ceren çıktı. Herkesin gözü, Senem’deydi. Birden gözü, ziyaretcilerin başında atın üstünde bir kartal gibi duran yeşil gözlü, demir bakışlı çınar gibi heybetli Osman’a takıldı. Bir yıl gibi sürdü sanki bu bakışmalar!..
“Buyrun” dedi yörük bey’i. Tanıştılar, katık yediler, kahve içtiler. Muhabbet derindi. Ama; iki gencin bakışmaları daha çok derindi: İşte diyordu Senem! “Erkeğim diyebileceğim, sevebileceğim, yuva kurabileceğim bu yiğit diyordu!..” Yazıcı oğlu Osman’da, “baba evine götürebileceğim, övünç duyup yaslanacağım, bir ahu diyordu kendi kendine.”
Akşama kadar kalındı. Koyunlar kızartıldı, katıklar yayıldı,yenildi içildi. Ama Senem’ le Osman yüreklerine düşen korla, bakıp durdular birbirlerine.
Ayrılık vakti gelip, Tanır’a doğru yola çıktıkları zaman, aklını orada bıraktı Osman.
Ama seven yürekler için çare bulundu. Bir yörük kadını yardım etti bey kızına Bey oğlu atlayıp atına Senem’e koştu. Ay ışığında her buluşup konuşmalarında daha çok yandı yürekleri, daha çok sevdiler, daha çok bağlandılar birbirlerine.
Sevda bu. Çare bulunmazsa, sarartıp soldurur, öldürür ince hastalıktan adamı. Senem de Osman da aynı ateşte kavruldular. Senem çok çaresizdi. Biliyordu ki babası oba’dan dışarı kız vermezdi.Töreler böyleydi.Osman düşündü, bir yörük kızını eve almazdı babası. Kaçalım dediler bir gün. Yok dedi Senem. Ben böyle bir ateşle yana yana ölürümde kaçmam. Kaçıp yere eğdirmem başını babamın. Başka çare yok. Kaideleri yıkacak, iki sevdalıyı birbirine kavuşturacak, ağır kuvvetli Yörük beyine bir dünür gitmesi gerekti.
Dünür kafilesi ve hediyeler hazırlanıp varıldı Yörük ağasına. Bir sevinç bir umut düştü içine Senem’in, bir sevinç doldurdu içini Osman ağanın.Hemen kavuşacaklardı sanki... “Allahın'ın emriyle,”dediler kızını istediler. “Allah yazdıysa olur, lakin obamızın kanunları vardır. İhtiyarlarımıza soralım, bir kaç gün izin verin düşünelim, kararımızı bildirelim.” Dediler:
Umut içinde döndü dünür kafilesi. Ama; bir yangın düştü içine yörük beyinin. Ölürde törelerini yıkmaz, aşiretin dışına kız vermezlerdi. Fakat bu çevrenin en güçlü adamı dünür geliyor. Vermezlerse basarlar obayı alır kaçırırlar kızı. Onlar basmadan biz kaçmalıyız dedi oba yaşlılarına. Hemen o gece çadırlar söküldü, sürü toplandı, kervan hazırlandı. Ve Senem’in içi kan ağlıyor. Bir ölüden farksız. Tüm oba, çekilip gittiler Yapalaktan. Bir gecede toplandılar gittiler.
Ertesi gün tüm Tanırlılar boş buldular yaylayı. Bin yerinden hançerlenmiş gibi inledi yıkıldı , Bir ölüden farksız oldu yiğit Osman. Her yana haberler salındı, sözcüler gönderildi. Aylar yıllar sürdü bu arayış. Ama ne yörük kervanının izine rastlandı, nede Senem’den bir haber alındı.
Yıllar geçti aradan, Senem’den bir haber alamadı. Talihi her gün biraz daha karardı. Bir düğünde bir gözünü kaybetti. Değen saçmalarla birlikte anası babası öldü. Günler su gibi aktı gitti. Onun içindeki yangın geçmedi unutamadı Senem’i. On yıl, yirmi yıl, elli yıl geçti, bir haber gelmedi Senemden.
Sonra bir yaz günü evinin önünde otururken; köyün çerçicisi bir ermeni vardı. O geldi koşarak yanına. “Ağam dedi! Ağam kurban olam haberlerim var haberim.” “Desem yıkılır mısın yoksa sevinir misin? Eski bir yaraya tuz mu atarım?..”” Anlat dedi Osman. Anlat hele ne istersin?”” Haberin hayırlıysa tarla veririm, değilse çek git.”
“Kozan’daydım dedi ermeni çerçi, mal satardım.“ Açmış oturmuştum metamı, buğday alıp kumaş verirdim. İki büklüm bir ihtiyar geldi yanıma. Saçları ak, gözlerinin feri sönmüş bir ihtiyar kadın. “Oğuk dedi nerelisin?””Tanırlıyım ana dedim. “”Osman ağayı bilir misin? Dedi. “”Bilirim elbet dedim. İnsan köyünün ağasını bilmez mi?”
Kuşağından bir çıkını çıkarttı. Aha bu lapatan’ı elime tutuşturup, “Osman ağaya söyle. Senem ananın selamı var, yüreği yüreğinle birdir. Kimseye yar olmamıştır. Bir Yörük kızı gibi sevmiş bir Yörük kızı gibi sadık kalmıştır de, Ama gayrı her şey geçti. Gelip aramaya, arayıp sormaya de.” “Ağam selam yerde kalmazmış getirdim sana, Gayrı sen bilirsin!” dedi ermeni
çerçi. Yüreğinde yetmiş yıl evvelin ateşi yeniden yandı. Osman Ağanın içinde lavlar aktı. Altınlar tarlalar verdi ermeni çerçiye. At hazırlattı, yanında iki adam düştü kozanın yoluna. Osman Ağa Senem ‘le buluştu mu bunu bilmiyoruz ama; Maraş'ta Tanır da. Toros'lar da, Avşar illerin de ne zaman bir düğün kurulsa; önce Osman ağanın aldığı haberden sonra söylediği türküyü söyler kadınlar erkekler. Yankıları Toros’ ların, Binboğaların ötesine doğru yanık bir ses, yanık bir yürek. Nerede bir gece toplantısı olsa, yaşlılar genç'lere Senem ile Osman’ın aşklarını anlatırlar hep.
Aşan Bilir Karlı Dağın Ardını
Çeken Bilir Ayrılığın Derdini
Bülbül Kaça Aldın Gülün Nargını
Gül Alıp Satmanın Zamanı Değil
Yaprak Gazel Olmuş Duruyor Dalda
Vefasız Güzelden Bize Ne Fayda
Bu Ayda Olmazsa Gelecek Ayda
Ölürüm Vazgeçmem Sevdiğim Senden
Selvinin Dalları Boyundan Uzun
Yavrular Gözüme Bir Salkım Üzüm
Ölmeden Görseydi O Yari Gözüm
Koyun Kuzu Kurban Olur O Zaman
Kaynak:
türkü sitesi - turkuler.com
Yorumlar
Yorum Gönder