Kırmızı Gül Demet Demet!
Nenni ki ne
nenni!.. Yavrum nenni! Balam nenni! Kucaklar dolusu kırmızı güllerle
gelen nenni!.
Nasıl olur derseniz, türkünün özünü açmak gerek...
Gidip sormak
gerek türküye: ''Hey türkü nedir bu kucaklar dolusu kırmızı gül ve de nenni?..
Yavrum nenni...
Balam, nenni''. Kucaklar dolusu güller hem de kırmızısından, sevdiğine duygu
mu taşıyor? Niçin
kırmızı gül de kır çiçekleri değil? Niçin sarılı beyazlı allı morlu mis kokulu
kır çiçekleri
değil de, kucaklar dolusu kırmızı gül? Diğer çiçeklerin sevgi anlatımı
yok mu? Onların
duygusuda kat kat... Şöyle mi söylemek istedin acaba? "Sen benim tek
gülümsün!"
Senden
iyisini bilecek
değiliz ya! Kırmızı gülü
seçmişsin sen.
Hem de demet demet...
Bir de
"balam" konusu var! Oğlum, yavrum diyorsun... "Nenni"
diyorsun "Gitti gelmez mi
acep?"
diyorsun.
Yoksa bir ananın
balasına seslenişi mı bu? Şol Revan'da kalan balası için mi
söylenmiş?
Revan, bugünkü
adıyla Erivan, yani günümüzde Ermenistan'ın başkenti...
Bu türküye konu olan olayın zamanı ise, büyük ihtimalle 17. yüzyıl
sonrası...Araştırdım ve bu
sonuca vardım.
Niçin
derseniz, Revan
Osmanlının o zamanlar önemli bir ticaret
merkeziymiş. Fakat bir ara elden
çıkmış çünkü,
Safeviler işgal etmiş. Yıl 1635. IV Murat ikiyüzellibin kişilik bir ordusuyla
Revan
seferini
düzenlemiş. Sekiz ay, yirmi dokuz gün sonunda, Revan yeniden Osmanlı
topraklarına
katılmış. Önceden olduğu gibi kervanlar gider gelir olmuş. Mal götürüp, mal
getirmişler...
Balam Memet de
gidip gelen kervancılardan birisi... Anasının da tek "balası''... Tek
yavrusu!..
Erzurum'un
bir
yöresinde üç beş
dönümlük tarlalarını ekip dikiyorlar...Ürünlerini de kervana katıp,
Revan'da
satıyor balam Memet. Balam Memet de
Memet hani... Karayağız bir delikanlı. Uzun boylu, yakışıklı, sözünü
sakınmayan, sıcak gülüşüyle yürekleri
ısıtan ve ışıltılı bakışlarıyla karanlıkları aydınlatan bir yiğit. O
kadar güçlüymüş ki,taşı tutsa
suyunu
çıkarırmış. Bir de güzel alışkanlığı var Memet'in. Her akşam tarla dönüşü,
bahçelerden
topladığı demet demet kucaklar dolusu kırmızı gülleri getiriyor anasına. Ana
oğul arasında bir
simge
gibi kırmızı gül
demeti... Gül demetlerini evinin duvarına asıp kurutuyor ana...
Onlara baktıkça oğlunu görür gibi oluyor...
Hele Memet kervandaysa. Gözü gönlü kırmızı
gülün kurumuş,
gazelleşmiş demetinde ananın. Rüyaları hep Memet üstüne... REVAN
yollarını
düşünüyor hep. Kimi zaman kara saplanmış görüyor kervanı. İçi acıyarak kanter
içinde uyanıyor.
hayra
yormaya çalışıyor
ana yüreğiyle. Kimi geceler de toza dumana katılmış kervanın, atının devesinin
bir toz bulutu
içinde kayboluşunu
düşlüyor. Bir hortum çıkıyor ve yutuyor kervanı. Koca kervan döne döne hızla göğe
çekiliyor. Geride
hiçbir şey kalmıyor. Memet'i arıyor gözleri. Kara yağız, kaytan bıyık Memet,
sevgiyle ellerini
uzatıyor anasına. 'Tut ellerimi' diyor. Ama ne gezer. Anasının elleri boşlukta
kalıyor. Sözün
kısası günü gelip
de kervan REVAN'dan dönene kadar bu böyle sürüp gidiyor. Kervanın dönüşünü dört
gözle
bekliyor.
Bazen kışın yola
gönderdiği oğlu yazın dönüyor. Bazen de tam tersi oluyor . Kervanın dönüşü,
bayram
Sevinci gibi!
Kimi
erini, kimi
yavuklusunu karşılıyor. Kimi analar da oğlunu. Sarılıp, ağlayanlar, mutluluk gözyaşı
dökenler.
Tıpkı Yemen
seferinden döner gibi. Hastalığı sağlığı var... Karı var, ayazı var!..
Bir de salgın
hastalık söylentisi yayılmış ki sormayın gitsin. Veba hastalığı kırıp geçiriyor
ortalığı. Önce bir
ateş sarıyor
vücudu. Kusma,
iltihap, baş dönmesi. En sonunda da sayıklama. Artık kurtuluşu yok. Sayıklaya
sayıklaya
alıp götürüyor insanı.
Yok ediyor birkaç gün içinde. Hayalini kurduğu
bütün dünya yok
oluyor bir anda
insanın. Yare özlem, alınan armağanlar. Söylenecek güzel sözler. ''Sensiz
yaşayamam.
Sen benim bir
tanemsin. Güne seni düşünerek mutlu başlıyorum.
Zaman kaybetmemek gerek
demiştin. Oysa
günler su gibi akıp geçti. Ne bir ses; ne bir nefes. Rüyalardaki yerin hariç.
Oysa seninle her şeye
yeniden
başlayacaktık. Öyle demiştik.'' Hayat o kadar kısa ki; hiç zaman kaybetmek
istemiyorum seninle
olmak için''.
Bunları sen söylemiştin. Sıcaklığın avuçlarımdaydı. Çıkmaz bir sokakta mıydı?
Yoksa
aşıklar tepesine
çıkışta mı? Bir tek bakışların kalmış belleğimde. Bir de kuşların bitmeyen
ötüşleri. Ne de
güzel batmıştı
güneş. Grubun hüznü damla damla eriyerek akmıştı yüreklerimize…Güneşin batışı
mıydı güzel
olan? Yoksa alaca
karanlığın, alaca mutluluğa dönüştüğü an mıydı? Bahar çiçeği mi
kokuyordu
saçların, yoksa gerçekten bahar günleri miydi? İşte böyle yarim. Ben şimdi
senden uzak, seni
sayıklıyorum.
Ellerini yeniden tutabilsem . Yüzüme dokunsa bahar çiçeği gibi kokan saç
tellerin. Ama
heyhat!..
Karanlıklarda
kaybolmayı
severim demiştin. Aniden yok oluyorsun rüyalarımdan. Ellerim hep boşta kalıyor.
Hem anamın
ağlamaları,
feryatları niye? Ah uzattığım ellerimi bir tutsa! Ateşler içinde yanıyorum.
Bildiğim bütün
türküleri
söylüyorum yokluğunuzda.
Gurbet elde baş
yastığa gelende,
Gayet yaman olur
işi garibin,
Gelen olmaz giden
olmaz yanına,
Bir çalıdır mezar
taşı garibin.
Bir çalı dibine
gömüyorlar Memet'i. Söylenecek sözleri, yarine, anasına hasretiyle birlikte
örtüyorlar
üstünü. Kara
toprak alıp basıyor bağrına. Gençmiş,sevenleri varmış, anası yavuklusu yolunu
gözlüyormuş. Ecel gelmiş bir kere.
Memet'i de Revan'da veba yakalıyor. Sayıklaya
sayıklaya gidiyor
Memet. Kucaklar
dolusu kırmızı güller elinde kalıyor. Yarine özlemi de dilinde! Artık bir çalıdır mezar taşı
Memet'in! Bir tek
Memet değil vebaya teslim olan. Kervanın çoğu aynı hastalıktan kırılıyor. Revan'
da kalanlar
perişan. Utanıyorlar. Yaşıyor olmaktan utanıyorlar sanki... Sanki ölenlerin
sorumlusu
yaşayanlarmış
gibi... Ağır ağır Erzurum'a giriyor kervan. Analar, bacılar, yavuklular,
oğullar, eşler...
İnsanlar meraklı
gözlerle
karşılıyor kervanı. Beklediğini bulan sarmaş dolaş. Gözyaşları hıçkırıklara,
feryatlara karışıyor.
Beklediğini
bulamayanlar, ilk
gördüğüne soruyor. ''Oğlum Memet'im
nerede? Birlikte çıkmıştınız kervana. Nerede
kaldı?''
Sen gel de yanıtla
bu soruyu. "İlkin kusma başladı. Sonra da ateş. En son sayıklama başladı.
Tüm
sevdiklerini bir
bir sayıkladı.Bir hafta dayandı Memet. Sonra... Sonra bir çalının
dibine gömdük
onu''. Gel de söyle bunu. Hem de anasına... O ana deli olup dağlara düşmez
mi? Avuçlarını
göğe açıp allahtan yardım dilemez mi? Kırmızı gülden medet ummaz mı?
Karayağızın
güzeli oğlunu, yüreğini alıp götüren ölüme, ilenmez mi? Ölümün hepsi kötü. Ana,
baba, oğul uşak.
Hepsi kötü. Dün var olan yaşayan, soluyan, nefes alan, bir anda yok oluyor.
Yeri boş kalıyor.
Son bakışları, son sözleri, yavaş yavaş yok oluyor. Hafızalardan siliniyor.
Yaşlı ölümüne
''Öldü de kurtuldu" diyor insan. Ya genç
ölümler? Muradı içinde gidenler? Yüreği
yanık ana, diline
kırmızı gülleri
doluyor. Ol tabipten medet diliyor. Olmuyor. Ver elini
dağ yolları. Dilinde
türküsü gönlünde “bala’sının” hayali.
Deli divane olup dağlara düşüyor. Yüreği yanık
anayı son görenler elinde
bir demet kırmızı
gül, dilinde ''Kırmızı gül demet demet. Sevda değil bir alamet. Şol Revan'da
balam kaldı.
Yavrum kaldı''...
diye feryat ettiğini söylediler.
Kırmızı gül demet
demet
Sevda değil, bir
alamet
Balam nenni,
yavrum nenni,
Gitti gelmez ol
muhannet,
Şol Revan'da
balam kaldı,
Yavrum kaldı,
Balam nenni,
Kırmızı gül her
dem olmaz,
Yaralara merhem
olmaz
Balam nenni,
Yavrum nenni,
Ol tabipten
derman gelmez
Şol Revan ' da
balam kaldı,
Yavrum kaldı,
Balam nenni.
Kırmızı gülün
hazanı,
Ağaçlar döker
gazalı,
Karayağızın
güzeli
Şol Revan ' da
balam kaldı,
Yavrum kaldı,
Kaynak:www.diyadinnet.com
Yorumlar
Yorum Gönder